HAYAT BANA YALAN SÖYLEDİ
Bir iki hafta sonra mesleğe başlamamın üzerinden tam altı sene geçmiş olacak.Hayatıma istedi-
ğim düzeni getirebilmiş değilim.Çünkü beklediğim günlere henüz kavuşamadım.Hayata bir yerinden bağlanmak ne kadar zormuş.
Okul ile ev arasına sıkışmış bir hayat... Sabah kalkınca sobayı temizlemek, kahvaltıyı hazırla-
mak, soğuk odada elektrikli sobanın karşısında uykulu gözlerle kendime gelmeye çalışmam...
Bir insan yalnız ne kadar iştahlı olursa o kadar yiyebiliyorum.Yarı aç yarı tok kalkılan öğünler..
Temizlik, çamaşır ve sobanın akşama hazırlanışı....
Bazen kendimi yarı açık cezaevinde hissediyorum.Bunu hapistekiler duysa belanı mı istiyorsun be adam derler.Galiba mutlu değilim.
Geçen hafta öğrencilerim evime geldi. İki saat oturdular. Akşam karanlığı çökerken çocuklar kalktı-
lar. Çocuklardan biri giderken o kadar dokunaklı bir cümle söyledi ki hiç de çocukça bir cümle değildi.'' Hocam biz gittikten sonra siz de evde durmayın, gözleriniz bizi arar''
Bulaşık, akşama yemeği hazırlığı derken üztümü hazırlanayım diyene kadar vakit geçmiş oluyor.Okulda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum.Çocuklar mesleğimin çekirdek noktası.
Onların bizim yol göstermemize, sevgimize çok ihtiytaçları var.
Bugünlerde konuştuğum bir kız var.Biraz şımarık ve çocukça tavırları var.Yalnızlık hiç kimseye
yaramıyor aslında.İnsan bir sese bir simaya muhtaç.Paylaşmak ruhumuzda var ama paylaşacak doğru insanı bulmak çok zor.Ağlayan çocuğun yalancı emzik ile avunması gibi bazen avunmaya çalıştıkla-
rımız yeni dert kaynağımız olabiliyor.Kandırılmaya bebeklikte başlamışız desek yalan olmaz.
Geçen günlerde müfettiş geldi .Müfettişe dedim ki:''Sizler geldiğiniz zaman öğretmen olduğuma pişman oluyorum çünkü hep yargılıyor olumsuz eleştiride bulunuyorsunuz.''Benim gerçek müfettişlerimin öğrenciler olduğunu bu mesleği yaptığım sürece unutmayacağım.
Akşamları kahveye çıkıyorum can sıkıntısından.Bazen kitap okuyorum.Kitaplar,öğrencilerim bir de arabam mutluluk kaynağım.Canım bir dağın zirvesine çıkıp, etrafı ağaçlarla çevrili bir yerde, bir ağaca ya da kayaya çıkıp yada yere uzanıp gözlerimi kapatarak kendimi ağaçların,kuşların böcekle-
rin sesine bırakarak uyumak, uyumak ,uyumak istiyorum.Uyandığımda olumsuzlukların ve yalnızlığın olmadığı bir hayata uyanmak istiyorum.
22/01/2001 Zonguldak
18 Aralık 2015 Cuma
KAPAMA GÖZLERİNİ, ÜŞÜYORUM
KAPAMA GÖZLERİNİ, ÜŞÜYORUM
Fenerbahçe' nin şampiyonluğu tüm yurtta sevinçle kutlanıyordu.Bu sevinçle mutluken onunla yaşa-
dığımız gel gitler devam ediyordu. Bütün gayretime rağmen evliliği düşünmediğini söylemesi üzerine pes ettim sonunda. Bir gün bir telefon konuşmamızda medem ciddi düşünmüyorsun bitirelim bu kısırdöngüyü deyiverdim.Birbirimize bir ay daha süre vermeye karar verdik.Hem
kendime hem de ona acı çektirmemeliydim.
Artık evde oturup telefonunu beklemek istemiyordum.Çünkü bu durum bana acı veriyordu.Bugüne
kadar beklemiştim de ne olmuştu?Pazar günü başka bir köyle maçımız vardı.Kıyafetlerimi giyip vaktin gelmesini bekliyordum ki telefon çaldı.Arayan oydu.Kısa bir hal hatırdan sonra sinemaya davet etti.Birden şaşırdım ve mutlu olduğumu söyleyip buluşacağımız vakti belirledik.Anlaşılan
yokluğum onu etkilemişti.Hemen üzerimi değiştirip yola çıktım.
Zonguldak'a gidince ilk işim arabayı park edecek bir yer bulmak oldu.Sonra buluşacağımız
yere gidip beklemeye başladım.Biraz sonra geldi.Ilıksu'ya doğru yola çıktık.Sahile inip saatlerce
oturduk.Saatler su gibi akıverdi.Kalkıp hoş bir bahçesi olan bir restorantta bir şeyler yedik.Yol boyu hiç ayrılmak istemediğini keşke eve gitmek olmasa deyip durdu.Anlaşılan o da bana bağlanıyor, birlikte olmaktan mutlu oluyordu.
Otobüslerin kalktığı yere bırakıp döndüm.Aslında ben de hiç ayrılmak ve eve gitmek istemiyordum ama tüm güzel saatlerin sonu olduğu gibi o günün de sonuna gelmiştik.Bu güzelliklerin daha çok olması için bir şeyler yapması gereken oydu.O yüzden yüreğime taş basacak
ama üzülmeyeceğim.
27/05/2001
Fenerbahçe' nin şampiyonluğu tüm yurtta sevinçle kutlanıyordu.Bu sevinçle mutluken onunla yaşa-
dığımız gel gitler devam ediyordu. Bütün gayretime rağmen evliliği düşünmediğini söylemesi üzerine pes ettim sonunda. Bir gün bir telefon konuşmamızda medem ciddi düşünmüyorsun bitirelim bu kısırdöngüyü deyiverdim.Birbirimize bir ay daha süre vermeye karar verdik.Hem
kendime hem de ona acı çektirmemeliydim.
Artık evde oturup telefonunu beklemek istemiyordum.Çünkü bu durum bana acı veriyordu.Bugüne
kadar beklemiştim de ne olmuştu?Pazar günü başka bir köyle maçımız vardı.Kıyafetlerimi giyip vaktin gelmesini bekliyordum ki telefon çaldı.Arayan oydu.Kısa bir hal hatırdan sonra sinemaya davet etti.Birden şaşırdım ve mutlu olduğumu söyleyip buluşacağımız vakti belirledik.Anlaşılan
yokluğum onu etkilemişti.Hemen üzerimi değiştirip yola çıktım.
Zonguldak'a gidince ilk işim arabayı park edecek bir yer bulmak oldu.Sonra buluşacağımız
yere gidip beklemeye başladım.Biraz sonra geldi.Ilıksu'ya doğru yola çıktık.Sahile inip saatlerce
oturduk.Saatler su gibi akıverdi.Kalkıp hoş bir bahçesi olan bir restorantta bir şeyler yedik.Yol boyu hiç ayrılmak istemediğini keşke eve gitmek olmasa deyip durdu.Anlaşılan o da bana bağlanıyor, birlikte olmaktan mutlu oluyordu.
Otobüslerin kalktığı yere bırakıp döndüm.Aslında ben de hiç ayrılmak ve eve gitmek istemiyordum ama tüm güzel saatlerin sonu olduğu gibi o günün de sonuna gelmiştik.Bu güzelliklerin daha çok olması için bir şeyler yapması gereken oydu.O yüzden yüreğime taş basacak
ama üzülmeyeceğim.
27/05/2001
GİTTİN ÖYLE Mİ?
GİTTİN ÖYLE Mİ?
28 Haziran'da onunla son kez görüşmemizin üzerinden neredeyse dört ay geçti. Zonguldak'a
gittim ilişkimi kesip yeni görev yerim İstanbul'daki görevime başladım. Ama onunla dialogumuz artık yok.Birkaç mesaj kırıntısını saymazsak....
Haftada üç gün okul dört gün tatil tam da istediğim gibiydi.Okulun kalabalıklığını saymazsak her şey yolundaydı.Hafta sonları canım sıkılmasın diye bağlama kursuna gidiyordum.
Yoğun bir okul günüydü.Öğle arasında yemek için dışarıya çıkıyordum ki telefona mesaj geldi.Gönderen oydu.Gönderdiğim doğum günü kutlama kartını ve mektubumu aldığını yazıyordu.
On beş gün kadar önce de doğum günümü kutlamıştı.Ben de içimden geldiği gibi yazmıştım.Anla-
şılan yazdıklarımdan mutlu olmuştu.Çünkü ''Yine döktürmüşsün '' gibi bir ifade kullanmıştı.
Aklıma doğum günü olan 22 Ekim' de arayıp konuşmak fikri geldi.Sonra acaba doğru mu olur diye
tereddüt ettim.İçimden geliyorsa ve mutlu olacaksam niye kendimi engelleyecektim ki? Kararımı
değiştirmeden numarayı tuşladım.Hemen düştü telefon. Sanki dün konuşmuşuz gibi sesi kulaklarımdaydı.Merhaba diyerek lafa girdim.Sonrası geldi zaten.Bir iki dk konuşma niyetindeydim
ama o da konuşmakta hevesli olunca beş dk fazla konuştuk.Konuşmadığımız süre içerisinde yaşadıklarımızdan bahsettik.Aklımda '' Gidince değerini daha iyi anladım.'' sözü kaldı. Bir de herhangi biriyle çıkmadığımı sorması:'' Anlaşılan o da beni düşünüyordu. Onun sesini duyunca acaip neşeli ve canlı hissettim kendimi.Sanki sihirli bir değnek dokunmuştu.
O da bir türlü kopamadığını söyledi.Aramama çok şaşırmıştı.Kapatırken öpüyorum diyebildim.
O da ben de dedi.Yarının neler getireceğini bilmeden, çıkarsızca bir paylaşımdı bizimkisi.En önemlisi üç yıl duygularımı paylaştığım özel bir insandı.
Bana '' Sana layık birini bul'' deyişi de bana verdiği değeri gösteriyordu.Bu kızı neden evlilik düşüncesine sokamadığım benim için bir sır olmaya devam ediyor.
22/10/2001 İstanbul
28 Haziran'da onunla son kez görüşmemizin üzerinden neredeyse dört ay geçti. Zonguldak'a
gittim ilişkimi kesip yeni görev yerim İstanbul'daki görevime başladım. Ama onunla dialogumuz artık yok.Birkaç mesaj kırıntısını saymazsak....
Haftada üç gün okul dört gün tatil tam da istediğim gibiydi.Okulun kalabalıklığını saymazsak her şey yolundaydı.Hafta sonları canım sıkılmasın diye bağlama kursuna gidiyordum.
Yoğun bir okul günüydü.Öğle arasında yemek için dışarıya çıkıyordum ki telefona mesaj geldi.Gönderen oydu.Gönderdiğim doğum günü kutlama kartını ve mektubumu aldığını yazıyordu.
On beş gün kadar önce de doğum günümü kutlamıştı.Ben de içimden geldiği gibi yazmıştım.Anla-
şılan yazdıklarımdan mutlu olmuştu.Çünkü ''Yine döktürmüşsün '' gibi bir ifade kullanmıştı.
Aklıma doğum günü olan 22 Ekim' de arayıp konuşmak fikri geldi.Sonra acaba doğru mu olur diye
tereddüt ettim.İçimden geliyorsa ve mutlu olacaksam niye kendimi engelleyecektim ki? Kararımı
değiştirmeden numarayı tuşladım.Hemen düştü telefon. Sanki dün konuşmuşuz gibi sesi kulaklarımdaydı.Merhaba diyerek lafa girdim.Sonrası geldi zaten.Bir iki dk konuşma niyetindeydim
ama o da konuşmakta hevesli olunca beş dk fazla konuştuk.Konuşmadığımız süre içerisinde yaşadıklarımızdan bahsettik.Aklımda '' Gidince değerini daha iyi anladım.'' sözü kaldı. Bir de herhangi biriyle çıkmadığımı sorması:'' Anlaşılan o da beni düşünüyordu. Onun sesini duyunca acaip neşeli ve canlı hissettim kendimi.Sanki sihirli bir değnek dokunmuştu.
O da bir türlü kopamadığını söyledi.Aramama çok şaşırmıştı.Kapatırken öpüyorum diyebildim.
O da ben de dedi.Yarının neler getireceğini bilmeden, çıkarsızca bir paylaşımdı bizimkisi.En önemlisi üç yıl duygularımı paylaştığım özel bir insandı.
Bana '' Sana layık birini bul'' deyişi de bana verdiği değeri gösteriyordu.Bu kızı neden evlilik düşüncesine sokamadığım benim için bir sır olmaya devam ediyor.
22/10/2001 İstanbul
KIŞ KIŞ
KIŞ KIŞ
Erken bastıran kış okulların tatil olmasına sebep oluyordu.Çünkü okul için uygun şartlar yoktu.
Kimileri seviniyor kimileri ise tatilde sıkılırım diyerek üzülüyordu.Haftanın son günü ilk ders
için sınıfa girmiştim.Çocuklar ''Kar yağıyor hocam'' deyince pencereden dışarı baktım.Lapa
lapa yağıyordu.
Çocuklara kış ile ilgili hayaller kurdurup dikkatlerini pencereden sınıfa çekmeye çalışıyordum
ama bastıran kar yağışı çocukların dikkatini toplamamı engelliyordu.Pencereden dışarı bakınca
okul bahçesindeki arabaların yavaş yavaş dışarı çıkarıldığını gördüm.Yollar kapanmadan okulun
önündeki yokuştan çıkmak istiyorlardı.Teneffüste ben de alırım diyerek derse devam ettim.Zil
çalınca okulların tatil olduğunu öğrendim.Hemen dışarı çıkıp arabayı yokuştan çıkarmak istiyordum.
Okulun bahçesinden çıktım ama yokuşu çıkamadım.Her kafadan bir ses çıkmaya başladı.Arabanın kaputuna iki çocuk oturttum olmadı, arkaya oturttum olmadı.Vitesi ikiye alıp denedim olmadı, olma-
dı, olmadı.
Bu arada kar yağmaya devam ediyor fakat arabanın önüne ve arkasına oturmuş çocuklardan hiçbir
tarafı göremiyordum.Bu arada ağırlık yapsın diye birkaç çocuk da arka koltuğa oturmuştu.Kafasını
uzatan şöyle yap, böyle yap diye akıl veriyordu.Sonra hepsine kızıp arabayı okulun yanına çektim.
Yaşadığım şoktan kurtulmaya çalışıyordum.Birkaç öğrenci ile sohbet ederken bir öğrencim oradan geçmekte olan çekiciyi çağırabileceğini söyledi.Çocuğun babasınınmış çekici.Git çağır dedim ama geleceğinden pek de ümitli değildim.Bir baktım çekici geliyor.''Kul bunalmayınca Hızır yetişmezmiş
O kısacık mesafeyi çekici ile çıkarken çocuklardan biri araç ile çekici arasına düşmesin mi?Çelik halat ile araca bağlı olduğumdan ne yapacağımı şaşırdım.O an direksiyonu sağa kırmayı akıl edebil-
dim.Çocuk da bu arada hızla ayağa kalmış ezilmekten son anda kurtulmuştu.Allah hem çocuğu hem de beni korumuştu. Sonra sabah evden çıkarken kediye verdiğim bir dilim peynirin iyiliği ya da babamın duasını almamla korunduğumu düşündüm.
Eve varınca okulun önünde yaşadıklarım, çocukların arabanın etrafını sarışları korku filmi gibi aklıma geliyordu.Cuma namazına gittim.Namaz boyunca aklımda yaşadıklarım vardı.Ne gündü
be diye düşünürken daha kötü durumları yaşamamak için Allah' a sığındım.
İstanbul'da ve tüm yurtta hayat felce uğrarken haberlerde sokakta donanlar, doğalgaz ücretini ödeyemeyenler, battaniyeye sarılanlar....Kış kış git demek gelse de içimden nice güzelliklerin ve rahmetlerin de bu mevsimde olduğunu düşünmeden edemedim.
09/01/2002 İSTANBUL
Erken bastıran kış okulların tatil olmasına sebep oluyordu.Çünkü okul için uygun şartlar yoktu.
Kimileri seviniyor kimileri ise tatilde sıkılırım diyerek üzülüyordu.Haftanın son günü ilk ders
için sınıfa girmiştim.Çocuklar ''Kar yağıyor hocam'' deyince pencereden dışarı baktım.Lapa
lapa yağıyordu.
Çocuklara kış ile ilgili hayaller kurdurup dikkatlerini pencereden sınıfa çekmeye çalışıyordum
ama bastıran kar yağışı çocukların dikkatini toplamamı engelliyordu.Pencereden dışarı bakınca
okul bahçesindeki arabaların yavaş yavaş dışarı çıkarıldığını gördüm.Yollar kapanmadan okulun
önündeki yokuştan çıkmak istiyorlardı.Teneffüste ben de alırım diyerek derse devam ettim.Zil
çalınca okulların tatil olduğunu öğrendim.Hemen dışarı çıkıp arabayı yokuştan çıkarmak istiyordum.
Okulun bahçesinden çıktım ama yokuşu çıkamadım.Her kafadan bir ses çıkmaya başladı.Arabanın kaputuna iki çocuk oturttum olmadı, arkaya oturttum olmadı.Vitesi ikiye alıp denedim olmadı, olma-
dı, olmadı.
Bu arada kar yağmaya devam ediyor fakat arabanın önüne ve arkasına oturmuş çocuklardan hiçbir
tarafı göremiyordum.Bu arada ağırlık yapsın diye birkaç çocuk da arka koltuğa oturmuştu.Kafasını
uzatan şöyle yap, böyle yap diye akıl veriyordu.Sonra hepsine kızıp arabayı okulun yanına çektim.
Yaşadığım şoktan kurtulmaya çalışıyordum.Birkaç öğrenci ile sohbet ederken bir öğrencim oradan geçmekte olan çekiciyi çağırabileceğini söyledi.Çocuğun babasınınmış çekici.Git çağır dedim ama geleceğinden pek de ümitli değildim.Bir baktım çekici geliyor.''Kul bunalmayınca Hızır yetişmezmiş
O kısacık mesafeyi çekici ile çıkarken çocuklardan biri araç ile çekici arasına düşmesin mi?Çelik halat ile araca bağlı olduğumdan ne yapacağımı şaşırdım.O an direksiyonu sağa kırmayı akıl edebil-
dim.Çocuk da bu arada hızla ayağa kalmış ezilmekten son anda kurtulmuştu.Allah hem çocuğu hem de beni korumuştu. Sonra sabah evden çıkarken kediye verdiğim bir dilim peynirin iyiliği ya da babamın duasını almamla korunduğumu düşündüm.
Eve varınca okulun önünde yaşadıklarım, çocukların arabanın etrafını sarışları korku filmi gibi aklıma geliyordu.Cuma namazına gittim.Namaz boyunca aklımda yaşadıklarım vardı.Ne gündü
be diye düşünürken daha kötü durumları yaşamamak için Allah' a sığındım.
İstanbul'da ve tüm yurtta hayat felce uğrarken haberlerde sokakta donanlar, doğalgaz ücretini ödeyemeyenler, battaniyeye sarılanlar....Kış kış git demek gelse de içimden nice güzelliklerin ve rahmetlerin de bu mevsimde olduğunu düşünmeden edemedim.
09/01/2002 İSTANBUL
11 Aralık 2015 Cuma
YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR
Ürkek, masum bir kuş gibi yaklaşıp uzaklaşmanın sonunun nereye gideceğini ben de bilmiyorum.
Her ciddi konuşmam sende bir panik havası estiriyordu.Oysa ben senin mutlu olmanı istiyordum,
BENLE YADA BAŞKASIYLA. Bana kalsa evlilik üzerine konuşmanın vakti gelmiş de geçiyordu.
Ama sen evlilikten bahsetmek bir yana ciddi bir ilişki ifadesinden bile hoşlanmıyordun. Ya da öyle gösteriyordun. Çünkü sen hep kendini engellediğini söylüyordun.Yapacak bir şeyim yoktu.Çünkü benden bir şey istemiyordun.Ben de seni öyle kabullenmiştim.
Şimdi belki de yolun sonuna geldik.Bu defteri bana yazmam için vermen bir işaret olabilir. Belki
iki ay sonra memleketime döneceğim.Benim için sen hep hoş anılarda olacaksın. Bilmiyorum beni hatırlar mısın ama ben seni hiç unutmayacağım. Çünkü üç sene yüreğimi paylaştım, sesini beynime, yüreğime kazıdım.
İsterdim ki bir ömür olsun ama kısmetten fazlası gerçekleşmiyor.Senin değerini bilecek bir
insanla karşılaşmanı canı gönülden isterim. İsterdim ki evlenmeyi düşündüğün yıllarda başka şartlarda karşına çıkayım ama kader, kısmet..
Hem balığın iyisini acemi balıkçılar, armudun iyisini de ayılar yermiş.Annem derd ki: !! Oğlum
insanda kötü şansı olsun.!! Yani iyinin kaderi iyi olmazmış.
Aslında yazsam defteri dolduracak kadar dolu duygular taşıyorum ama buna hem zaman hem de
gerek yok.Son olarak seni tanıdığıma sebep olduğu için telefonu icad eden adama teşekkkür ve de Allaha şükrediyorum.Çünkü güzel bir yüreğe, güzel bir yüze sahipsin. İnşaallah talihin de güzel olur.SENİ SEVİYORUM.
Ömür boyu sesini duymak, yüzünü görmek, gözlerinin içine bakmak, elini tutmak , hayatımı
paylaşmak isteyecek kadar.. Yolun açık olsun..Allaha emanet ol.
TERAZİDEN TERAZİYE...
28/04/2001
SÜMBÜLÜMÜN KARESİNE-3
DUYDUM ELLERE YARMIŞ
Tek tük ısrarımla gerçekleşen buluşmalarımız da olmasa birbirimizin yüzünü unutacaktık.
Her gelişin ayrı bir faciaydı.Gözlerin hep uzaklarda, aklın bir yerlere takılı ve bir an önce gitmek ister gibiydin.Hayal kırıklığı ile ayrılıyordum çok seferinde.
Sana daha yakın olmak ve tanımak için bilgisayar kursuna yazıştım.Bir anda neler olduğunu anlayamadan seni kaybettiğimi anladım.İnsanın fikri de duyguları da elbet değişebilirdi ama bunu benle paylaşmalıydın.Seni o minibüste bir başkasıyla görünce bir çuval incirin berbat olduğunu anlamıştım.Sonrasında birbirimizi uzaktan görüp konuşamamak ve düşmanca soğukluk ne kadar acıydı. O zamanlar kendi kendime dedim ki insanoğlu çiğ süt emmiş demek buymuş.
Telefonda konuşmaya doyamadığım o ses böyle davranabilir miydi? Hayatın içiinde hayal kırıklıkları da vardı.Öyle ya zorla güzellik olmazdı.Bir insan eğer diğerini istemiyorsa ona güle güle demek de bir olgunluk ve hoşgörü değil miydi? Ve o çok sevdiğim sesinden sohbetlerinden beş altı ay uzak kalıyordum. Ömür boyu da duymak istemiyordum.Çünkü ben sevgimi, ilgimi, yüreğimi vermiştim.Sen ise sırtını dönüp gitmiştin.
Doğum günümde arayıp küllenen ateşi üflemen olmasa yokluğuna da alışıyordum.Ah o sesin yok mu? Sesinde pişmanlık dolu ifadeler öfkemi azaltmıştı. Zannettim ki bu sefer ciddisin. Sonraki günlerde anladım ki öyle değilmiş.Sonra yine kaldığımız yerden konuşmaya devam ettik.Benimle
görüşmek için annenle tartıştığını söylemen biraz değiştiğini gösteriyordu.Özellikle evini merak ediyorum demen kendinle mücadele içinde olduğunu düşündürttü.
Aslında bitip tükenmek bilmeyen arayışların bana karşı sadece alışkanlık olamazdı.Çünkü bir alışkanlık bir süre sonra bıktırırdı.Bıkmadığına göre....
Yaşadığım sözlümden ayrılmadan sonra ilk defa birine bu duyguları hisetmiştim.
Belki sonumuz yoktu ama olsundu.Şairin dediği gibi- Sevmeyen yürek göğsümüzde paslı bir yüktü.-
Veya benim deyişimle yürekler sevgiyle çarpmamışsa, çarpmıyorsa, çarpmayacaksa o zaman çarpmasın-dı.
Tek tük ısrarımla gerçekleşen buluşmalarımız da olmasa birbirimizin yüzünü unutacaktık.
Her gelişin ayrı bir faciaydı.Gözlerin hep uzaklarda, aklın bir yerlere takılı ve bir an önce gitmek ister gibiydin.Hayal kırıklığı ile ayrılıyordum çok seferinde.
Sana daha yakın olmak ve tanımak için bilgisayar kursuna yazıştım.Bir anda neler olduğunu anlayamadan seni kaybettiğimi anladım.İnsanın fikri de duyguları da elbet değişebilirdi ama bunu benle paylaşmalıydın.Seni o minibüste bir başkasıyla görünce bir çuval incirin berbat olduğunu anlamıştım.Sonrasında birbirimizi uzaktan görüp konuşamamak ve düşmanca soğukluk ne kadar acıydı. O zamanlar kendi kendime dedim ki insanoğlu çiğ süt emmiş demek buymuş.
Telefonda konuşmaya doyamadığım o ses böyle davranabilir miydi? Hayatın içiinde hayal kırıklıkları da vardı.Öyle ya zorla güzellik olmazdı.Bir insan eğer diğerini istemiyorsa ona güle güle demek de bir olgunluk ve hoşgörü değil miydi? Ve o çok sevdiğim sesinden sohbetlerinden beş altı ay uzak kalıyordum. Ömür boyu da duymak istemiyordum.Çünkü ben sevgimi, ilgimi, yüreğimi vermiştim.Sen ise sırtını dönüp gitmiştin.
Doğum günümde arayıp küllenen ateşi üflemen olmasa yokluğuna da alışıyordum.Ah o sesin yok mu? Sesinde pişmanlık dolu ifadeler öfkemi azaltmıştı. Zannettim ki bu sefer ciddisin. Sonraki günlerde anladım ki öyle değilmiş.Sonra yine kaldığımız yerden konuşmaya devam ettik.Benimle
görüşmek için annenle tartıştığını söylemen biraz değiştiğini gösteriyordu.Özellikle evini merak ediyorum demen kendinle mücadele içinde olduğunu düşündürttü.
Aslında bitip tükenmek bilmeyen arayışların bana karşı sadece alışkanlık olamazdı.Çünkü bir alışkanlık bir süre sonra bıktırırdı.Bıkmadığına göre....
Yaşadığım sözlümden ayrılmadan sonra ilk defa birine bu duyguları hisetmiştim.
Belki sonumuz yoktu ama olsundu.Şairin dediği gibi- Sevmeyen yürek göğsümüzde paslı bir yüktü.-
Veya benim deyişimle yürekler sevgiyle çarpmamışsa, çarpmıyorsa, çarpmayacaksa o zaman çarpmasın-dı.
GEÇİP GİDEN HU HU ZAMANLARI HU HU
SÜMBÜLÜMÜN KARESİNE -2-
Günübirlik ilişkilerin ve düzeysiz arkadaşlıkların ve çok sık yaşanan hayal kırıklıklarının kol gezdiği günümüzde bir insanı sevmek, ona yüreğini açmak o kadar zordu ki! O yüzden epey bir
süre seni ciddiye almamıştım.Çünkü ben çok duygusal, alıngan ve ince yapılı bir insandım.
Beni anlayacak insanın biraz sabırlı ve beni sevdiği için hassas taraflarıma da katlanması gere-
kiyordu.
Sen, yaşıtlarından çok farklıydın.Çünkü senin yaşıtların senin taşıdığın ağırlığın, ciddiyetin ve
sorumluluğun yarısını bile taşımıyordu. O yüzden senin de öyle yanların olabileceğini düşünerek kısa bir süreli paylaşım olarak bakmıştım önceleri.Ama sen öyle olmadığını sabırla ve ısrarla arayarak, sonu gelmez konuşmalarla gösteriyordun.
Sen iş yerindeki sıkıcı ortamdan bulduğun her fırsatta arıyordun.Bense okul ile ev arasına sıkışan hayatımda sesini duymakla ferahlıyordum.Neden ferahlıyordum?
Çünkü ses tonunda sanki bir büyü vardı.Sesin kulağıma ve yüreğime o kadar tatlı akıyordu ki...
Bu bir ırmağın sesini ya da kuş cıvıltısını dinlemek gibi beni dinlendiren bir sesti. Fakat sadece
sesinin hoşluğu değildi beni saatler süren konuşmalara bağlayan.Çok akıllı,mantıklı ve anlayışlı, tu-
tarlı cümleler kuruyordun. Aslında önceleri pek cümle de kurmuyor'' Ben dinlemeyi severim''
diyordun.Senin her sesini duyduğumda bomboş hissettiğim evimin şenlendiğini anlıyordum.
Gün oldu yemek yemedik konuşmayı yeğledik, gün oldu o soğuk odalarda birbirimizin sesiyle ısındık.Gün oldu en doğal ihtiyaçlarımızı erteledik bir iki dk. daha birbirimizin sesini duyabilmek
için.Özellikle sen zır zır zır çalıp duran telefonlar arasında ne kavgalar vererek bana ulaşıyordun.
Fakat geçen günlerde senin yüreğinin kilidini açmak bir türlü kısmet olmadı.Diyordum ki bu kız benim sohbetimi seviyor ama beni sevmiyor.Tersi olsa o da benim gibi görüşmek için fırsat aramaz
mı?Bu arada araya tatiller giriyor ben İst.'a gidip geliyor çeşitli kızlarla görüşüyor fakat hiçbirine ısınamıyordum.Ve her şeyi de sana anlatıyordum! Bunları sana anlatırken sesinin titrediğini de
hissediyordum. Belki bir alışkanlığın biteceğini düşündüğün için üzülüyordun.Kısacası bana alıştı-
ğını biliyordum.
Günübirlik ilişkilerin ve düzeysiz arkadaşlıkların ve çok sık yaşanan hayal kırıklıklarının kol gezdiği günümüzde bir insanı sevmek, ona yüreğini açmak o kadar zordu ki! O yüzden epey bir
süre seni ciddiye almamıştım.Çünkü ben çok duygusal, alıngan ve ince yapılı bir insandım.
Beni anlayacak insanın biraz sabırlı ve beni sevdiği için hassas taraflarıma da katlanması gere-
kiyordu.
Sen, yaşıtlarından çok farklıydın.Çünkü senin yaşıtların senin taşıdığın ağırlığın, ciddiyetin ve
sorumluluğun yarısını bile taşımıyordu. O yüzden senin de öyle yanların olabileceğini düşünerek kısa bir süreli paylaşım olarak bakmıştım önceleri.Ama sen öyle olmadığını sabırla ve ısrarla arayarak, sonu gelmez konuşmalarla gösteriyordun.
Sen iş yerindeki sıkıcı ortamdan bulduğun her fırsatta arıyordun.Bense okul ile ev arasına sıkışan hayatımda sesini duymakla ferahlıyordum.Neden ferahlıyordum?
Çünkü ses tonunda sanki bir büyü vardı.Sesin kulağıma ve yüreğime o kadar tatlı akıyordu ki...
Bu bir ırmağın sesini ya da kuş cıvıltısını dinlemek gibi beni dinlendiren bir sesti. Fakat sadece
sesinin hoşluğu değildi beni saatler süren konuşmalara bağlayan.Çok akıllı,mantıklı ve anlayışlı, tu-
tarlı cümleler kuruyordun. Aslında önceleri pek cümle de kurmuyor'' Ben dinlemeyi severim''
diyordun.Senin her sesini duyduğumda bomboş hissettiğim evimin şenlendiğini anlıyordum.
Gün oldu yemek yemedik konuşmayı yeğledik, gün oldu o soğuk odalarda birbirimizin sesiyle ısındık.Gün oldu en doğal ihtiyaçlarımızı erteledik bir iki dk. daha birbirimizin sesini duyabilmek
için.Özellikle sen zır zır zır çalıp duran telefonlar arasında ne kavgalar vererek bana ulaşıyordun.
Fakat geçen günlerde senin yüreğinin kilidini açmak bir türlü kısmet olmadı.Diyordum ki bu kız benim sohbetimi seviyor ama beni sevmiyor.Tersi olsa o da benim gibi görüşmek için fırsat aramaz
mı?Bu arada araya tatiller giriyor ben İst.'a gidip geliyor çeşitli kızlarla görüşüyor fakat hiçbirine ısınamıyordum.Ve her şeyi de sana anlatıyordum! Bunları sana anlatırken sesinin titrediğini de
hissediyordum. Belki bir alışkanlığın biteceğini düşündüğün için üzülüyordun.Kısacası bana alıştı-
ğını biliyordum.
SÜMBÜLÜMÜN KARESİNE
SÜMBÜLÜMÜN KARESİNE
Yaklaşık üç yıldır gel gitlerle süren arkadaşlığımız, dostluğumuz istediğim halde bir türlü ciddi bir ilişkiye dönememişti. Gel zaman git zaman kopmak noktasına bile geldi ama kopamadık.Sonra ne mi oldu? Gittikçe birbirimizin sesini duyamadan yapamaz olduk.Ve bir gün ona ''Seni seviyorum'' deyiverdim.Yüreğimden dökülmüştü bu iki kelime.
Sonrasında yine bir şeyler oldu ama bir türlü ciddi bir noktaya ulaşamadık.Günler de gelip geçiyordu.Yaz kış demeden bıkmadan sohbet ediyorduk.Ara sıra buluşmalar da pek tatsız geçiyordu çünkü kendisini sıkıyordu ya da aklı karışıktı.
Sonra bir gün buluşmaya karar verdik.Birlikte piknik yapacaktık Hava çok güzeldi.Telaş içinde an-
nesiyle yaşadığı gergin dakikaları anlattı..Uygun bir yere gidip piknik malzemelerini arabadan indirdik.Üç aydır görüşememenin verdiği heyecanla kesik kesik konuşuyor ne yapacağımızı bilmi-
yorduk.Sonra zamanla birbirimize ısınmaya başladık.Zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorduk.Doğru
dürüst bir şeyler bile yemek istemedi canımız birlikte olmak yetiyordu.
Saat yedi buçuk civarında kalktık. Onu yol ayrımında bırakıp evin yolunu tuttum.Bana vermiş olduğu deftere onunla ilgili duygularımı sıcağı sıcağına yazdım.
GEÇİP GİDEN HU HU ZAMANLARI HU HU
Bu defterin ilk sayfasını bana yazdırmakla senin yüreğindeki önemimi gösterdiğin için çok memnu-
num. Yıllar sonra bu deftere yazmış olduğum bizi hatırlatacak satırları okuduğun zaman o anları hatırlatacak en güzel cümleleri seçmek o kadar zor ki! Ama ben kalemin akışına bırakmaya gayret
edeceğim.
Soğuk ve fırtınalı bir günde tir tir titrerken birden açan güneş ışığının sıcaklığıydın benim için.
O güneşin çok kısa süre için çıktığını ve biraz sonra kaybolacağını düşündüm hep.O yüzden önceleri pek de önemsemedim o sıcaklığı.Sıcaklığı başkalarında aramaya devam ettim. O ise günden güne ısısını arttırarak yaşadığım titremeden kurtulmamı sağlıyordu.Hep merak edip durdum sonumuz ne olacak diye!
28 Temmuz 2015 Salı
SATMIŞIM BU DÜNYANIN ANASINI-Bir şarkı sözü
SATMIŞIM BU DÜNYANIN ANASINI...
Günlerden cuma...Cuma deyince aklıma cuma günleri çocuklar sınıfta yaramazlık yapınca onları cezalandırmamak için ''Neyse bu seferlik affediyorum, çünkü bugün mübarek gün.'' deyişim aklıma geliyor.
Kendimi bildim bileli hangi psikoloji içinde olsam da cuma namazına gitmeye gayret ediyorum. Çünkü ortamın farklı bir ruhu var. O kadar farklı karakterde insan tek kişinin anlattıklarını dinlemesi ilginç geliyor.
O gün yine derslere girip çıkarken çocukların bazılarının konuşmalarından doğum günüm için hazırlık yaptıklarını anladım.Hazırlıklarını fark edip de fark etmemiş gibi davranarak sürpriz yapma isteklerini dumura uğratmak istemiyordum.( Ne cümleydi ama başa dönmek bile yorar adamı:)) Neyse ''Hocam kütüphaneye gelir misiniz?'' sözü üzerine bir iki dakikalığına sınıftan ayrıldım.
Kütüphaneye gidince üç dört öğretmen arkadaş ve on on beş öğrencinin ''İyi ki doğdun Serkan''
nidalarını ve mumların ışığı altındaki pastada -Senin için öğretmenim- yazısını gördüm.Yanan mumları üfleyip mahcubiyet içinde pastayı kestim.Şaşkınlıkla birlikte tatlı bir sevinç yaşıyordum. Bu kadar uğraşın benim için yapılmasından hem memnun hem de kendimi borçlu hissediyordum. Neyse mumlar söndürüldü, pasta kesildi.Öğrenciler hediyelerini verdiler.Birkaç fotoğraf çekilip sınıfa döndüm.Tüm sınıf hep bir ağızdan bir dakika boyunca ''İyi ki doğdun Serkan''diye bağırınca yine tuhaf hisler içine girdim. Tabi ki böyle bir sevgiyi hangi insan istemez?Çok mutlu olmuştum. Günüm öğrencilerin yoğun sevgisiyle geçiyordu.
Cuma namazından sonra öğle yemeğini bir lokantada yiyip çocukların hali sahadaki maçını yönetmek için halı sahaya gittim.Daha sonra öğretmen arkadaşlarla oynayacağımız vardı.Güzel bir maç oldu.Terlemek ve hoş vakit geçirmekti amaç.
Biraz sonra başımıza geleceklerden habersiz duş almadan elimizi yüzümüzü yıkayıp arabaya bindik.Arkadaş içecek bir şeyler aldı.Çok soğuk olduğundan içmeden hemen arabayı çalıştırmam kaderin ördüğü ağlara doğru bizi yaklaştıran saniyelik detaylardı.Radyoda '' Satmışım bu dünyanın anasını '' diye hareketli bir parça çalıyordu.Arkadaşlar Ben Deniz'in klibi kadının performansı üzerine konuşuyorlardı ki önümüzde dört yol ağzına geldiğimizi ve bir beyaz arabanın sol taraftan önüme doğru ilerlediğini görmemi son iki saniyeye bırakıyordu.Fark edişim frene basışım ve güümmm sesi, mıktanıs çekiyormuş gibi arabayla çarpışmamız hep o şarkıya aklımızın takılı olduğu saniyeler içinde gerçekleşti.Arabayı biraz geri alıp sakin bir şekilde arabadan indim.
Hasar ne idi anlamaya çalıştım.Sol far kırılmış tampon ve motorun üstündeki üstündeki kapak hasar görmüştü.Karşı tarafın ise daha azdı hasarı.Yavaş yavaş kalabalık toplanıyor 'Geçmiş olsun'' lafları kulağıma geliyordu.Sanki yaşanılanlar kötü bir rüyanın hızla akan görüntüleriydi.İyi de bu rüyadan çıkış nasıl olacaktı?Trafik ekiplerini arayıp kaza yerini söyleyip beklemeye başladık.Biraz sonra gelen polisler evrakları istedikten sonra arabaları kenara çekebilirsiniz dedi.
Anayolda bir sokak lambasını altına aracı park edip polisleri takip etmeye başladık.Tutanak tutuldu.Beterin beteri vardı.Bir insana çarpmış olabilirdim ya da karşı taraf benim olduğum tarafa çarpabilirdi.Bir yıl daha geride kalmıştı.Unutamayacağım hadiselerle dolu bir doğum günü olmuştu.Demek dünyanın anasını satarsın ha..:)))))
05/10/2002 İstanbul
cambaz
CAMBAZ
Şemsettin
Pınar’ın ‘’Doğmamış İnsanla Konuşmalar’’ kitabını okuyorum.Ora-
da altını çizdiğim cümlelerden
biri’’Hayat doğum ile ölüm arasına gerili bir iptir insan bu ipte cambaz
olmalıdır.’’ Yani dinimizin sırat-ı müstakim dediği yol.
İnsanın
yaşadığı tehlike cambazın
yaşadığı tehlikeden daha az değil.Çünkü cambazı
aşağıda koruyan çelikten ipler oluyor.Oysa insan bir kez
düşmeye görsün, onu koruyan hiçbir şey
yok.Bazen ayağımın kaydığı düşecek gibi olduğum, fakat son anda toparladığım anları
hatırlıyorum.İşte o zamanlar ruhum sıkılıyor, başım dönüyor.
Dünya, hayat ile ölüm arasında gerili
ipten düşenlerin hikayeleriyle dolu. Meyhaneler,kumarhaneler…Küfür
karanlığına ve dalalet sapıklığına düşenler ise dipsiz kuyuda yol alanlar
gibi…İslam buna sefillerin de aşağısı diyor.
Hayat
kuşu bir gün ölüm penceresinden bir kelebek gibi uçacağı
halde, biz insanlar ölümü kendimize hiç yakıştıramayız.Başkalarının ölümüdür
ölümden anladığımız.Hz. Ömer’in dediği gibi ‘’ Nasihat istersen ölüm
yeter.’’sözünü hep başkalarına öğüt vermek için kullanırız.
İşte
ölüm bir gün bizim de kapımızı çaldığı an. Gerili ipin sonuna
ayakta varmak, işte tüm mesele burada belki.İnsan nefsinin peşine gittikçe o
ipten aşağı düşecekmiş gibi oluyor.Nefsini yenmek için uğraşmış ve bunu
başarmış insanlar hevayı bırakıp havaya
binmişlerdir.
05/05/1993
SERAP
SERAP
Allah’ın biz insanlara verdiği en büyük
nimetlerden biri de şüphesiz hayal dünyamızdır.İnsanın içinde bulunduğu zor
durumları aşmasının en büyük kaynağı da yine hayal gücümüzdür.Beki ümit denilen
kuşu uçuran da odur.
Yarının meçhullüğünü bize sevdiren de yine
hayaller değil midir? Eğer insan yarının bugünden iyi olacağını düşünmezse yarına çıkmanın ne anlamı olurdu?
Sevdalanırız hayal kurarız, üzülürüz hayal kurarız,
sevinir yine hayal kurarız. Şu dünya üzerindeki insanlar eğer birbiriyle aynı
ortamı paylaşabiliyorsa yine
yarının cazibesine kapıldıklarından olsa
gerek.
Dikkat edersek ideallerin
hayalle başladığını ve sonra netice verdiğini görürüz.Hamile olan kadın
çocuğu üzerine, öğrenci diploma, asker terhis, müminler cennet hayali
kurmuyor mu? Demek ki doğum ile ölüm
arasındaki o yolu yürürken insan
hayalsiz yapamıyor.
Peki
hiçbir hayali olmayan insan yok mu? Elbette vardır.Zaten biz o insanlara tv. Ekranlarında, gazete
sayfalarında sık sık rastlıyoruz.İntihar
girişiminde bulunan insanların işte bu
hayal denilen mucizevi gücünün iflas
ettirdiklerini anlıyoruz.
Aslında
hayaller seraba çok
benziyor.Tam hayalime ulaştım
diyorsun bir bakıyorsun kafamızda yeni hayaller şekillenmiş
bile.İnsanın hayalleri biterse karanlık bir odada yaşayan kimseden farkı
kalmaz.Artık yürünecek yol, gidilecek
yer kalmamıştır.Ve en güzeli
de hayallerin, hayal ettiğimiz şeylerden daha güzel olduğu gerçeğidir.
13 Temmuz 2015 Pazartesi
BİR ÖĞRENCİ BİR HİKAYE BİR DRAM...
BİR ÖĞRENCİ BİR
HİKAYE BİR DRAM
Bugün maaş
günüydü.Acele bir şeyler atıştırıp evden çıktım.Maaşı alıp borçları ödemek için
diğer bankalara gittim.O bankadan o bankaya giderken ders saatinin yaklaştığını
ve henüz tıraş olmadığımı hatırladım.On
dakika sonra berberdeydim Durumu izah ettim ama adamın aklı cep
telefonundaydı.Telefonun özelliklerini ve menülerini ezberden anlatıyordu.
Arabayı park edip sınıfa
çıktığımda on dakika geç kaldığı anladım.Çocuklara durumu izah edip derse geçtim.Teneffüste bir öğrencim benimle
konuşmak istediğini söyledi.Bir arkadaşının sıkıntısını anlatıp yardımcı
olmamı istiyordu. Sorunu olan E.yı
çağırıp konuştum.
Önce erkek
arkadaşıyla olan ilişkisini anlattı ağlayarak.Abisine söylerse dayak yemekten
korktuğunu söyleyince ya sevdiğin için zorlukları göze al ya da aile - istediği gibi davran dedim.
Sonra asıl
sorunun ailevi olduğunu söyleyerek ağzından baklayı çıkarttı.’Yugoslav göçmeni bir anne ile
doğulu bir babanın kızı olduğunu
, babasının evli bir kadınla
ilişkisi olduğunu , evlerinde huzur
kalmadığını , anne babasının bir senelik bir boşanmadan sonra bir araya
geldiklerini anlattı, anlattı, anlattı…
En ilgin
olanı, babasının annesinin serçe parmağını kesmesi ile
kızı ve annesini soğuk bir gecede balkona atmasını anlattığı bölümdü.Daha
çocuk yaşta tramva
düzeyindeki bu hadiseleri yaşayan bir çocuktan nasıl okul başarısı ve
hayata mutlu bakması beklenirdi ki? Çocuk bu durumda ne yapmalıydı? Ben çocuğa nasıl yardımcı olabilirdim?
Rehberlik servisine gidip
gitmediğini sordum.Gittiğini fakat
olumlu bir katkısı olmadığını söyledi.Anlattığı kadarıyla kız evden kaçmak
istiyordu. Kaçınca yaşadıklarından kurtulacağını düşünüyordu.Dilim döndüğünce
ev dışı bir çözüm aramasının yanlış olacağını anlattım.İlgiyle dinliyor
ama yine de kaçmaktan ,uzaklara gitmekten, intihardan bahsediyordu.
Dedim ki
bak beni iyi dinle:Sana nasihatım böyle böyle
böyledir.Hayat budur, kader şudur.Sabretmen ve olaylarla mücadele
etmen gerekir.Yine de illa ben böyle
yapacağım diyorsan bir şey diyemem dedim.Derken iki saatlik boş ders vakti
bitmiş derse girme vaktim
gelmişti.Son sözümü söyledim: Bugün
mutlaka evine git ve konuştuklarımızı düşün.İçinden geçenleri yaz.Yine
fırsat olursa paylaşmak istediklerini
konuşuruz, dedim.Ama eğer eve gitmezsen bir daha sana yardımcı olmam,
dedim.Durumu müdür yardımcısına kısaca anlatıp derse girerken E.nın çantasını
alıp okuldan çıktığını gördüm.Derse gelseydin dedim.Yok hocam gitmek istiyorum deyince sen bilirsin
diyerek derse girdim. Selamlaşma
faslından sonra ön sırada oturan bir öğrencim o
kadar dikkat etmiş ki hocam
of çektiniz canınızı bir şey mi sıktı
deyince ben de konuşmak istiyordum.Dersi
bir kenara bırakıp bir ders boyunca
rehberlikle ilgili öğrencile- rin aile sorunları, mücadele yöntemleriyle ilgili konuştum.Onlar da
ilgiyle dinlediler.Söz alıp onlar da duygu ve düşüncelerini anlattılar.
Teneffüste
çocuklar E.nın sorunuyla ilgili konuşmak istediklerini söyleyince durumdan
haberim olduğunu E.’la konuştuğumu
söylerken kütüphaneye E. gel
di.Gözyaşları kesilmiş rahatlamış gibiydi.Hocam
sizin söylediklerinizi yapacağım
ve eve gideceğim deyince çok mutlu oldum.Belki geri dönüşü olmayacak hataların
başlangıcı olabilecek bir olayı önlemeye vesile olduğum için
sevindim.Zaten ona da dersimin o gün boş olmasının ve kendisiyle
konu- şacak zaman bulmamın bir şans olduğunu anlattım.
E.’yı dinlerken onunla birlikte
ben de üzülmüş ve gerilmiştim amam insan olmanın gereği de insanlara zor
zamanlarında yardımcı olmak değil miydi?
Son dersten çıktığım zaman sabah maaş telaşıyla
başlayan koşturmacanın ne kadar hızlı ve yoğun geçtiğini, ilginç olaylara şahit
olduğumu düşündüm.Öğret – menliği bu yüzden seviyordum.Orada bulunmamın
birilerinin hayatına olumlu bir katkı sağladığını düşünmek, insanlara faydalı
olabilmek müthiş huzur veriyor.
Zaten eğer başka insanların dertleriyle dertlenmeyecek isek kendimize ne insan ne müslüman diyebiliriz.’’İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır’’
buyuran Peygamberimizin(S.A.V) sözüne
layık ve uygun yaşamayı nasip et Allah’ım! Yar ve yardımcımız ol! Amin, amin
,amin.
15-Aralık-2005 İstanbul
11 Temmuz 2015 Cumartesi
SULU ŞAKA
SULU ŞAKA
Sıcakların bastırmasıyla birlikte
katalitik sobaya yapıştığımız günler geride kalmıştı.Evin önündeki
düzlük alana halı sermiş, tv u dışarıdan seyerederek oturuyorduk.Bu sırada ev arkadaşlarımdan Bülent elindeki bir
bardak suyu Atalay’ın üzerine döküverdi.Atalay bu şakaya fazla bir tepki
göstermedi.Aradan biraz zaman geçtikten
sonra Atalay kısasa kısas yapıp intikamını aldı.
Bunun
üzerine Bülent bir leğen suyu üzerimize döktü.Böylece bir bardak su ile
başlayan sulu şaka büyümeye başladı.Bizi
ıslatan arkadaş odasına kaçtı. Biz dört arkadaş intikam yemini etmiştik.Fakat
odasına kaçmış bir adamdan nasıl intikam alacaktık?Aklımıza hortumla
penceresinden su sıkmak geldi.
Fakat o bizden hızlı davranıp pencereyi kapatmıştı.Biz de Bülent’in odadan
çıkmasını sağlamak için hortumu odasının
kapı altından içeri sokarak suyu açtık.
Beklentimiz odaya su
doldukça Bülent’in dışarı
çıkmasıydı.Elimizde su dolu
kaplarla bekliyorduk.Fakat işler hiç
deumduğumuz gibi olmadı.On dakika
kadar içeri su tutmamıza rağmen
içeriden ses gelmiyordu.En sonunda aşağı kata su damlayabileceğini
düşünerek hortumu kapadık.
Bülent’i odadan çıkarmak için başka bir yol düşünmeye başladık. Tanıdık bir polis
arkadaşı çağırıp’’İçeride hırsız var diyelim’’ diye dışarı çıktık
ama sonra bu düşünceden
vazgeçtik. Geri döndüğümüzde Bülent’in evdeki tüm kapları doldurduğunu anladık.Hatta hortumu bile
hazırlamış bizim eve dönmemizi bekliyordu.
Saat epey ilerlemişti.En sonunda bekleyerek bir şey olmayacağını
anladık ve ıslanmayı göze alarak içeri girdim ama üçüncü kez sular kafamdan
aşağı boşaltıldı.Bülent şort ve atletle
dışarı fırladıçŞimdi ben onu ıslatma derdine düşmüştüm.Diğer arkadaşalrı
çağırarak kapıyı kapattım.Bülent
dışarıda kalmıştı şort ve atletle.Biraz tv izledikten sonra ışıkları kapatıp
yattık.Çatıdan sesler gelmeye başlayınca
pencereden elimi uzatarak çatıya çıktığı merdiveni aldım. Böylelikle çatıdan inemeyeceğini ve çatıda
sabahlayacağını düşündüm.
Bu arada
yastığımın ve çarşafımın penceredn alındığını fark etttim.Yatmamızla
birlikte çatıdaki sesler de artmaya
başladı.Sonra telefonun telinin çekildiğini anladık.Fakat bir süre sonra yere
indirdiğim merdivenin çatıya doğru çekildiğini gördük.İnanamadım.Dışarı bakınca
gerçekten merdiven yerinde yoktu.Korku
filmlerindeki gibi ilginç olaylar
yaşamaya başlamıştık. Bir süre sonra Bülent
çatıdan inmiş pencereye vurup duruyordu. Biz uyumuş numarası yapıp ses
çıkarmadık. Ardından salonun camından kolunu uzatıp kapıyı açmaya çalışıyordu
ve bir süre sonra kapıyı da açtı.Yattığımız yerde donakalmıştık.Bülent’in ne yapacağını merakla bekliyorduk. Bir süre sonra yattığımız odaya gelip önce
ışıkları açtı ve elindeki su dolu sürahiyi
kafamızdan aşağı döktü.Biz
o şaşkınlık içinde
hem gülüyor hem de ıslak giysilerden kurtulmaya çalışıyorduk.
Hırsını alamayan Bülent
hortumu takıp kapıları kilitlemiş
olan diğer arkadaşın penceresinden içeri su
sıkmaya başladı.Ardından bizlerin
hayret dolu bakışları içerisinde gecenin ikisinde çatıya çıkardıklarını
indirmeye başladı.Bu sırada odasından çıkan diğer arkadaş elindeki bir tencere
suyu merdivenden inen Bülent’in suratına
döktü.
Her taraf sular içerisinde kalmıştı.Bir
bardak su ile başlayan şaka
gece yarısına kadar
sürmüştü.Belki de bir senelik
yoğun çalışma ortamının verdiği
stresin etkisiyle böyle bir çılgınlık yapmıştık.Ama çok rahatlamıştık.
Uykumuz
da kaçmıştı.Sohbet uzadıkça uzadı.Uyku bastırdığı zaman saat sabahın beşi olmuştu.Ertesi gün okula
gidecektik.Allah’tan karışan yoktu.Ben
müdür vekili arkadaş da öğretmenimdi.Uykudan uyandığımızda öğle ezanları
okunuyordu.
Haziran-1996- İslahiye-ANTEP
6 Temmuz 2015 Pazartesi
MEZARDAN BAKIŞ
MEZARDAN BAKIŞ
Bir
akşam üstü radyo dinlerken
bazı cümleler dikkatimi çekti.Radyodaki ses
diyordu ki: ’’Bizler bazen
mezarları ziyaret edip
onların hallerini düşünüyoruz.Dürbünü ters çevirsek acaba onlar bizim hakkımızda
neler düşü-
nüyorlardır?
Bir hayal edeyim dedim:
Biz
de sizin gibi bir zamanlar şu sokaklarda dolaşıyorduk. Kimi
zaman gafletle, kimi zaman
unutmakla geçerdi günlerimiz.Biz de bir
zamanlar günah deryasında yüzerdik
.Mezara girip de hesap
vereceğimiz aklımıza bile
gelmezdi.
Biz
de geçim derdiyle akşama kadar çalışıp yorulurduk. Hayatımızın gayesi yemek için
çalışmak olmuştu adeta.Anmazdık hastalanmayınca Allah’ın adını.
Gel gör ki ölüm ansızın gelip
bizi yakalayınca boşa kürek
çektiğimizi anladık.
Biz
de gülüp oynar günümüzü gün etmeye
çalışırdık.Çekirdeğin kabuğunu doldurmayan
meseleleri konuşur faydasız işlerle meşgul olurduk.Ah
dünya nasıl da kandırdın ve
oyaladın bizleri yalancı güzelliğinle.!
Şu
zavallı insanlara sesimizi duyurabilsek
de bizlerin düştüğü duruma
düşmemelerini sağlasak.
Şöhret , gençlik ve gurur
Mezar hepsini
alır. Victor HUGO
‘’Bu
dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir.Ahiret yurduna
gelince işte gerçek hayat odur.Keşke
bilselerdi.’’
Ankebut-64
30 Haziran 2015 Salı
ÇİNGENENİN FALI
TATİL-TEMMUZ-İSTANBUL
Okulların kapanmasından sonra seminer çalışmaları içim oyalanıp durduk Zonguldak'ta.İstanbul'a
gitmeme iki gün kala ev sahibi geldi.Akşam yemeğini yiyordum.Kiradan ve evin temizliğinden bahse
dince tepem attı.Zaten moralim bozuktu çünkü Belinay aramamıştı.Oysa gideceğim günü bile ondan gelecek habere göre ayarlamayı düşünüyordum.O ise sessizliğini koruyordu.Dayanamayıp mesaj attm
Epey bir süre sonra aradı.Son buluşma konusunda kararsız olduğunu yeni bir arkadaş edindiğini ve
onun bu buluşmaya karşı olduğunu söylüyordu.Peki dedim.Hakkını helal et deyip kapadım telefonu.
Ertesi gün arkadaşlarla piknik yapacaktık.Yola çıkmada son kez arkadaşlarla olmak istedim. B. le aramızdaki gerginliğin etkisinden bir nebze olsun kurtulmak istedim.Yıldızlar altında gece bire kadar oturduk.
Eve gelip yatmak üzerydim ki cep tel masaj geldi.B. göndermişti.Fotoğraflarını istediğini ve iyi yolculuklar dilediğini belirtiyordu.Uzun uzun cevap yazdım:Sevgimi hak etmediğini üç günlük tanıdığının lafıyla üç yıllık arkadaşını yolcu etmediğini, vefasız olduğunu beni ikinci kez sattığını yazdım
Sabah sekizde tel çaldı.Uykulu gözlerle açtım telefonu.B .di.Şaşırdım.Sesi titriyor ağlamaklı
konuşuyordu.Yazdıklarımı hak etmediğini ve çok bozulduğunu söylüyordu.Ben ise yazdıklarımı düşünerek yazdığımı pişman olmadığımı söyledim.Benim de ses tonum ağlamaklıydı.Dayanamayıp kaçta gideceğimi sordu.Kendi arabamla gideceğim için belli bir saati olmadığını ama öğleye doğru çıkmayı düşündüğümü söyledim. İzin alıp gelmeye çalışacağını söyledi.Eşyalarımı hazırlayıp ondan gelecek mesajı bekliyordum.Aramıyordu.Evden çıkarken mesaj çektim o da yolda olduğunu çıktığını belirtti.
Son kez onu göreceğim için içimde buruk bir sevinç vardı.Hani bir şarkıda diyordu a: Son bir sigara iç öyle git gideceksen.Bir sigara içimi olsun birlikte olmak düşüncesi mutlu ediyordu.
Zonguldak'a varınca arayıp yerimi bildirdim.Biraz sonra geldi.Üzerinde lacivert tshirt altında da
şort pantolon vardı.Sarılıp öpüştük ama ondaki gülümseme bende yoktu. Kozlu'daki halı sahanın yanındaki çay bahçesine gittik.Zaten bir saat izin alabilmişti.Bir saat çok çabuk geçti.İçtiklerimizin ücretini verip para üstünü beklerken onu göğsüme doğru çekip kafasını uzun süre göğsümde tutunca'
''Ağlatacak mısın'' dedi..Anlaşılan o da bu ayrılıktan hüzünlenmişti.
Arabaya bindiğimizde Soner Arıca ayrılık üzerine söylüyordu.Vedalaşacağımız yere gelince aldığım hediyeleri verdim.Güllerin sarısının ayrılık kırmızısının ise sevgimin rengini belirttiğini
söyledim.( Kapadokya hatırası, küçük cüzdan, bir de süs bebeği)Son kez saçlarına dokunup sarılırken o anın hiç bitmemesini isterken hemen biteceğini ve mazi olacağını biliyordum.
Beş saat sonra İstanbul'daydım.Kardeşim ve eşi ile ertesi gün piknik alanı gibi bir yere gittik.
Az sonra yanımıza bir çingene geldi.Önce gül satmaya çalıştı.Almayacağımızı anlayınca yanımıza oturup sohbet etmeye başladı.23 yaşında olduğunu iki çocuğu olduğunu ve fala baktığını anlattı.
Bak dedim öyle genel laflar değil isim söylersen para veririm yoksa vermem dedim.Çingene uzat elini delikanlı deyiverdi.
Kalbimin temiz olduğunu ,iyi niyetli davrandığımı ama kıymetimin bilinmediğini söyledi.Sonra da
Ayşe veya Zühre isminde birini tanıyıp tanımadığımı sordu.Bu soru karşısında kardeşimle şaşkınla birbirimize bakakaldık.Tanıyorum derken kadına bir adım daha yaklaştım.Kısmetimin kapalı olduğunu ama ileride bir kızım ve oğlum olacağını söyledi.Cuma günü üç mum alıp yakıver dedi.
Kadına parayı verip gönderirken kadına dediklerin çıkarsa gelip seni bulacağım dedim.
ACABA O ÇİNGENE ÇİNGENE DEĞİL MİYDİ? Niye mi ?Her günü kadir her gördüğünü Hızır bil demişler ya....
25 Temmuz 2001
29 Haziran 2015 Pazartesi
BU BİR RÜYAYDI
RÜYALAR GERÇEK GERÇEKLER RÜYA OLABİLİR Mİ?
Onunlaydım.Bir otobüsün arka koltuğunda yan yanaydık.Başında başörtüsü, gözleri ıslak başını omzuma yaslamış ağlıyordu.Ağlama diyordum, geçti artık.Yaşananlar kötü bir rüyaydı diyordum.
Rüya içinde rüya olmadığını bilmiyordum.Önemli olan hatalarımızı anlamak, aynı yanlışları tekrar
etmemek, yaşadıklarımızdan ders almak diye onu avutmaya çalışıyordum.
O ise hüngür hüngür ağlıyordu.Ben de onun kanlanmış ve ıslak gözlerinden etkilenip ona sarılarak ağlamaya başlıyordum.Baş örtüsünde her zamanki kokusu vardı.İliklerime kadar çekiyordum bu kokuyu.Pişmanlık ve acı dolu günlerin geride kalmış olması, tekrar bir araya
gelmiş olmamızın verdiği coşkuyla birbirimize ayrılmamacasına sarılıyorduk.
Ve telefonun sesi...Yataktan fırlayıp ''Günaydın hocam kalktınız mı'' sorusuna cevap vermeye çalışıyordum.Telefonu kapattığım zaman allak bullak olan beynimi toparlamaya çalışıyordum.
Hayatın bir rüyadan farkı yoktu.Keşke uyanıp telefona bakmam bir rüya, rüyadaki yaşadıklarım
gerçek olsaydı.Aslında rüya ile yaşananlar arasında çok fark yoktu.Rüyalar bir süre sonra gerçeğe
gerçekler bir süre sonra rüyalara dönüşebiliyordu.
Bir sevdiğim olması rüyaları gerçeğe, gerçek olan sevdiğimle yaşadıklarım rüya olmuştu.Demek ki aslında hayat bir rüyaydı.Peygamberimiz:''İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar.'' büyük bir gerçeğe
işaret ediyormuş.
Gün boyu rüyanın etkisindeydim.Bir şarkıda-Seni rüyamda görsem, o gün mutlu kalkarım- nağmelerini dinlemek istedim son ses.Teybi açıp -Bir güzele sevdalandın mı?/Yüreğinde hasret ile bekledin mi gecelerce?/ Bir aşk için senelerce ağladın mı?- dinledim tekrar tekrar... ''Niye çattın kaşlarını? Bilmiyom yar suçlarımı- Ben ölürsem saçlarını- Yolma gayrı yolma leyli leyli.. yi söyledim.
Bir yandan da saate bakıyordum kahvaltıyı hazırlarken.Soğuk havada sıcak yataktan sımsıcak duygulardan sıyrılıp, soğuk suyu yüzüme çarparak kendime gelmeye çalışıyordum.İki parçaya ayrılmış gibi hissediyordum.Ortalığı toparlarken programlanmış bir robot gibiydim.Ruhum , aklım
kalbim hala otobüsteydi.
Mutfaktaki dolabın kapağını açıp çay demlemeye hazırlanan bedenim, aklımın hala baş örtüsündeki o kokuda olduğunu bilemezdi.Buzdolabından kahvaltılıkları çıkarıp masaya yerleşti-
rirken ağlamış insanın mahzunluğunu hissediyordum.Üzerimi giymek için elbise dolabından gömlek
kravat seçerken hala boynuma,omzuma yaslanan ağlamaklı gözlerdeydi yüreğim.
Soğuk havada sıcak çayla ısınmaya çalışırken kahvaltı mı yapıyordum otobüs yolculuğuna devam mı ediyordum? Neredeydim? Niye uyanmıştım?Günün ilk sigarasını yakıp rüyamın herbir karesini zihnimde tekrar oynatırken sigaramın dumanlarıyla ona sinerjimden bir şeyler gönderebilir miyim diye düşünüyordum.
Sanki ayrılmamışız.Küskünlük ve dargınlık varmış aramızda.Elim ve gönlüm telefona uzanıyor.
Arayıp anlatayım rüyamı diyorum.''Sen de böyle rüyalar görüyor musun'' demek istiyorum.Tahmin ettiğim pişmanlık aleviyle kavruluyor musun? Yoksa her şeyi çabucak unutup dünyanın tekdüze koşturmacasını mı yaşıyorsun?Bilsem ki içinden geçenleri tüm samimiyetiyle anlatacak yapardım bunu.Tüm gururumu ve doğrularımı bir kenara bırakıp arardım onu.Ama onun hala yanlışlar içinde zikzaklar yapan sorumsuz ve şımarık bir çocuk gibi davranacağından emindim.
Niye ayrılmamızın üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen rüyalarıma giriyordu?Onu gerçekten sevmiş miydim?Yoksa Allah bu rüya ile bana onun yaptıklarından pişman olduğunu mu
gösteriyordu?y Ya da ben öyle düşündüğüm için mi onu öyle görmüştüm?Ah dünya ne çok gizemlerle doluydu.Sorular ne çoktu biz cüzi irademizle ne azına cevap bulabiliyorduk.
Ben seni hiç sevmedim ki- diye başlayan şiiri yüreğimle okurken ve dinlerken acaba ben onu çok mu sevmiştim? İnsan duygularından bile emin olup açıklama getiremez miydi? Bu iki düşünce duygu terazimde bir o yana bir bu yana sallandıktan sonra '' Galiba ben onu çok sevdim''tarafının
ağır bastığını hissediyordum.Her ne kadar o bu sevgiyi anlamadıysa da ben onu gerçekten sevmiştim.İnsan illa istediği tavırları yapan robot gibi kurgulanmış birini mi severdi? Hayır, sevgi
hesaba kitaba gelemezdi.O bu dünyanın dar kalıplarıyla açıklanamazdı.
Sevgi , kaynağı belli olmayan bir çağlayan gibi gürül gürül dökülürdü yürekten. Onun etrafını
çevirip önüne bentler öremezdik.Sevgi hesapsızdı, çıkarsızdı.Yürekten geldiği gibi yaşanırdı.Sevgi ağlamaktı,onsuz olmaya dayanamamaktı, yüreğinin kanadığını hissetmekti.Sevgi karşılıksız vermekti.Sevgi; onu rüyada görüp rüyayı hayata tercih etmekti. Her şeye rağmen yüreğinden atamamaktı.
İşte bütün bunlar o bir sigara içiminde savrulup geçti yüreğimden.Nereden çıkmıştı bu rüya? Neden uyanmaya yakın görmüştüm? Neden birçok rüya gibidalıp da çıkaramadığım elimden kayıp
denizin dibinde kaybolan bir hazine parçasına dönüşmemişti? Gördüğüm rüya o kadar gerçekti ki kendimi onun da buna benzer bir rüya gördüğüne inandırmıştım.Evet biliyordum o da beni rüyasında görmüştü.Rüyanın tesiriyle o da allak bullak olmuş , o da bana telefon edip benim ona sormak istediğim soruları sormak istiyordu.Bundan çok emindim.Bunu yüreğim söylüyordu.Telefon açıp da hayatın sert, soğuk ve riyakar sesini dinlemek istemiyordum. Ben biliyordum hissediyordum ya bu yeterdi.
Bütün bunları düşünüp ortalığı toparlayıp yattığım odanın penceresini açıp, masanın üzerini şöyle bir düzenleyip, kitaplarımı ve duygularımı koltuğumun altına alarak odadan çıkarken, bir elimde çay bardağı diğer elimde fırça ayakkabılarımın tozunu alıyordum.Çünkü bu ayakkabıların
üzerinde birçok gözün gezineceğini biliyordum.
Kapıyı kilitleyip merdivenlerden inerken fırından gelen hamur ve kızarmış ekmek kokusu
her yanımı sarıyordu.Dışarının soğukluğu karşısında irkilmiş ellerimi cebime sokarak okula doğru ilerlerken hala o gözler ve omzuma yaslanan başın söyledikleri kulaklarımda yankılanıyordu..
20/11/1998 ZONGULDAK
28 Haziran 2015 Pazar
YAĞMA KAR YAĞMA...
18-ARALIK-AKSARAY 1994- İLK GÖREV YERİM
YAĞMA KAR YAĞMA...
On beş gün önce yağan kar köydeki hayatı felç etmişti.Daha sonra da iki gün durmadan yağan kar biraz erise de okula gidip gelirken ayaklarım ıslanıyor, yürümek için iki kat güç harcıyordum
Neredeyse karların altındaki toprak görünmek üzereyken birden şiddetli bir rüzgar esmeye başladı.Öğleden sonra okula giderken aklıma acaba kar tekrar yağar mı korkusu geliverdi.
Öğleden sonraki ilk derse girmiştim.Pencereden baktığımda lapa lapa kar yağdığını gördüm.
Bir iki saat içinde her taraf karlarla doldu.İstiklal Marşını okuyup dağıldıktan sonra eve gelirken tipiden gözümün önünü göremiyordum.
Eve gelince içime bir karamsarlık çöktü.Çünkü ertesi gün hafta sonu tatiliydi ve Aksaray'a inmeyi
düşünüyordum.Ya yollar kapanırsa...Kendi kendime yağma kar yağma diyordum.
Evde pişirecek doğru dürüst yiyecek de kalmamıştı.Akşamı da tost yaparak geçiştirmiştim.Ya yollar kapanırsa nasıl gidecektim şehre?Sabah altıda uyandım.Kalksam mı yatsam mı? Acaba köyden araç gider mi? Sonra kalkmaya karar verdim.Evden çıktığımda saat yediye geliyordu.
Karlarla kaplı yoldaki ayak izlerini takip ederek köyün içine doğru ilerliyordum.Evlerin bacalarından çıkan dumanları gördükçe bu soğukta yatakta olsam daha iyi mi olurdu diye ikircikleniyordum. Yanından geçtiğim iri bir köpek şöyle bir süzdü beni ama Allah2tan bir şey yapmadı.Az ileride bir başka köpek ciddi ciddi üzerime saldırdı.Sahibinin azarlamasıyla son anda paçayı kurtarabildim.
Köylülerden biri ile karşılaştım.Hadi gel kahveye gidelim ısınırız araç gelene kadar dedi.Kahve de henüz açılmamıştı.Adamı evinden çağırıp kahve önünde beklemeye başladık.Ayağım çok üşüyordu.Aklım Aksaray'a gidip gidemeyeceğimizdeydi.
Beş on dakika sonra kahveci gelip kahveyi açtı.Ağırdan ağırdan sobayı yakmak için hazırlık yapmaya başladı.Kibrit yoktu.Kahveci tekrar eve gidip kibrit getirdi.Sobayı yakmaya çalışıyordu ama bir türlü yanmıyordu.Bu sefer tekrar eve gidip tezek getirdi sobayı tutuşturmak için.Sonra bir plastiği yakıp eriterek damlatmaya başladı.Ve sonunda sobadan alevler yükselmeye başladı.
Kahveye gelenlerden kimisi ayakkabısını kimisi ellerini sobaya tutarak ısınmaya çalışıyorlardı.
Camdan dışarıyı izlerken iki sarhoşun sallanarak kahveye geldiğini gördüm.Zikzaklar çizerek yürüyorlardı.Ağızlarından çıkanlar anlaşılmıyordu.Ayakta duramıyor masaya tutunuyorlardı.Bu arada köy arabasının geldiğini gördüm.Sonra yola çıktık.Aksaray'da yapacak çok işim vardı.Aracın kalkma vaktine kadar halletmeliydim işlerimi.
Taksitlerimi yatırdım,berbere gittim.Alış veriş için dolaşmaya başladım.Market, manav, kasap derken iki saat akıp geçmişti.Saat birde araç köye doğru hareket etti.Araba tıklım tıklım doluydu.
Sıkışarak oturacak bir yer buldum.Köye varınca poşetleri ve odun çuvallarını araçtan indirip taşımaya başladım.Eve varınca ilk işim elektrikli sobayı açıp ıslanan çoraplarımı çıkardım.Biraz dinlendikten sonra torbaları yerlerine yerleştirdim.Karnım acıkmıştı.Öğrencim yardıma gelmişti.Onunla kahvaltı yaptık.Sonra sobayı yaktım.Hayat kavgasının zorluğunu kaleme almaya başladım.
YAĞMA KAR YAĞMA...
On beş gün önce yağan kar köydeki hayatı felç etmişti.Daha sonra da iki gün durmadan yağan kar biraz erise de okula gidip gelirken ayaklarım ıslanıyor, yürümek için iki kat güç harcıyordum
Neredeyse karların altındaki toprak görünmek üzereyken birden şiddetli bir rüzgar esmeye başladı.Öğleden sonra okula giderken aklıma acaba kar tekrar yağar mı korkusu geliverdi.
Öğleden sonraki ilk derse girmiştim.Pencereden baktığımda lapa lapa kar yağdığını gördüm.
Bir iki saat içinde her taraf karlarla doldu.İstiklal Marşını okuyup dağıldıktan sonra eve gelirken tipiden gözümün önünü göremiyordum.
Eve gelince içime bir karamsarlık çöktü.Çünkü ertesi gün hafta sonu tatiliydi ve Aksaray'a inmeyi
düşünüyordum.Ya yollar kapanırsa...Kendi kendime yağma kar yağma diyordum.
Evde pişirecek doğru dürüst yiyecek de kalmamıştı.Akşamı da tost yaparak geçiştirmiştim.Ya yollar kapanırsa nasıl gidecektim şehre?Sabah altıda uyandım.Kalksam mı yatsam mı? Acaba köyden araç gider mi? Sonra kalkmaya karar verdim.Evden çıktığımda saat yediye geliyordu.
Karlarla kaplı yoldaki ayak izlerini takip ederek köyün içine doğru ilerliyordum.Evlerin bacalarından çıkan dumanları gördükçe bu soğukta yatakta olsam daha iyi mi olurdu diye ikircikleniyordum. Yanından geçtiğim iri bir köpek şöyle bir süzdü beni ama Allah2tan bir şey yapmadı.Az ileride bir başka köpek ciddi ciddi üzerime saldırdı.Sahibinin azarlamasıyla son anda paçayı kurtarabildim.
Köylülerden biri ile karşılaştım.Hadi gel kahveye gidelim ısınırız araç gelene kadar dedi.Kahve de henüz açılmamıştı.Adamı evinden çağırıp kahve önünde beklemeye başladık.Ayağım çok üşüyordu.Aklım Aksaray'a gidip gidemeyeceğimizdeydi.
Beş on dakika sonra kahveci gelip kahveyi açtı.Ağırdan ağırdan sobayı yakmak için hazırlık yapmaya başladı.Kibrit yoktu.Kahveci tekrar eve gidip kibrit getirdi.Sobayı yakmaya çalışıyordu ama bir türlü yanmıyordu.Bu sefer tekrar eve gidip tezek getirdi sobayı tutuşturmak için.Sonra bir plastiği yakıp eriterek damlatmaya başladı.Ve sonunda sobadan alevler yükselmeye başladı.
Kahveye gelenlerden kimisi ayakkabısını kimisi ellerini sobaya tutarak ısınmaya çalışıyorlardı.
Camdan dışarıyı izlerken iki sarhoşun sallanarak kahveye geldiğini gördüm.Zikzaklar çizerek yürüyorlardı.Ağızlarından çıkanlar anlaşılmıyordu.Ayakta duramıyor masaya tutunuyorlardı.Bu arada köy arabasının geldiğini gördüm.Sonra yola çıktık.Aksaray'da yapacak çok işim vardı.Aracın kalkma vaktine kadar halletmeliydim işlerimi.
Taksitlerimi yatırdım,berbere gittim.Alış veriş için dolaşmaya başladım.Market, manav, kasap derken iki saat akıp geçmişti.Saat birde araç köye doğru hareket etti.Araba tıklım tıklım doluydu.
Sıkışarak oturacak bir yer buldum.Köye varınca poşetleri ve odun çuvallarını araçtan indirip taşımaya başladım.Eve varınca ilk işim elektrikli sobayı açıp ıslanan çoraplarımı çıkardım.Biraz dinlendikten sonra torbaları yerlerine yerleştirdim.Karnım acıkmıştı.Öğrencim yardıma gelmişti.Onunla kahvaltı yaptık.Sonra sobayı yaktım.Hayat kavgasının zorluğunu kaleme almaya başladım.
ŞİMŞEKLER ÇAKINCA
ŞİMŞEKLER ÇAKINCA
20-9-1994 'TE İLK GÖREV YERİM AKSARAY'IN SARATLI KASABASINDA YAŞAMIŞ OLDUĞUM BİR ANIM.GEÇENLERDE İSTANBUL'DAN ANNEMLERDEN GETİRDİĞİM GÜNLÜKLERİMİ KARIŞTIRIRKEN RASTLADIM VE PAYLAŞMAK İSTEDİM.OLAY AŞAĞIDAKİ FOTOĞRAFTAKİ ESKİDEN KİLER OLARAK KULLANILAN BANYOSU TUVALETİ OLMAYAN TEK GÖZ BEKAR EVİMDE GEÇMİŞTİR.
ŞİMŞEKLER ÇAKINCA
Haftanın ilk gününün verdiği yorgunlukla yemeği yiyip tv seyrediyordum.Gözümden uyku akıyordu ama tv.deki spor sohbeti de dikkatimi çektiğinden tv. seyretmeye devam ediyordum.
Saat on ikiye gelirken tv.u kapatıp yattım.Yorgunlukla hemen uyurum diye düşünüyordum.Fakat öyle olmadı.Gece benim için asıl şimdi başlıyormuş da haberim yokmuş.
Haftanın ilk gününün verdiği yorgunlukla yemeği yiyip tv seyrediyordum.Gözümden uyku akıyordu ama tv.deki spor sohbeti de dikkatimi çektiğinden tv. seyretmeye devam ediyordum.
Saat on ikiye gelirken tv.u kapatıp yattım.Yorgunlukla hemen uyurum diye düşünüyordum.Fakat öyle olmadı.Gece benim için asıl şimdi başlıyormuş da haberim yokmuş.
Dışarıdan gelen rüzgar sesleri uyumamı engelliyordu.Zaten gün boyu hava
kapalıydı galiba yağmur yağacak diye düşündüm.Biraz sonra rüzgarın şiddetini
arttırdığını anladım.Derme çatma evdeki pencere ve tahta kapı sallanmaya
başladı.Yattığım yerde uyumaya çalışırken bir sesle irkildim.
İlkin pencereden gelen rüzgar evin içinde bir şeyi düşürdü zannettim.Fakat
biraz sonra yattığım tarafın penceresi ardına kadar açılmasın mı.Onu kapatayım
derken baktım başka bir yerden rüzgar giriyor.Demek az önceki ses pencerenin
açılma sesiymiş dedim.
Karanlıkta gidip zar zor pencereyi kapattım ama rüzgar da kuvvetliydi o
da açmaya çalışıyordu inadına.Pencerenin arkasına elime ne geldiyse
kitap,yastık ve ağır olan birkaç parça eşya koydum.Tekrar pencereleri kontrol
edip yatağa girdim.Pencereden bakınca uzakta bir yerde alevler gördüm.Galiba
şimşek düşmüştü.BU arada gök gürlemeye devam ediyor şimşekler ortalığı
aydınlatıyor ve kulaklarımda yankılanıyordu.
Tekrar yatağa uzanmıştım ama pencereler tekrar açılır korkusuyla
uyuyamıyordum.Büyük bir bomba patlama sesiyle irkildim ve battaniyeyi kafama
çekerek kabus dolu geceden rüyalar alemine geçmek istedim.Ne gezer?Uyku da
sevgili gibiyniş:bekleyince gelmiyordu.
Tam uykuya dalmak üzereydim ki pencere tekrar açılmasın mı.Pencereyi
kapatayım derken menteşesi çıkan pencere bir anda elimde kaldı.Elimle tekrar
yerine oturtmaya çalıştım ama bir türlü girmiyordu.Arkasına kitapları
karanlıkta el yordamıyla bulup dizerek rüzgarın içeri girmesini engellemeye
çalıştım.Bu sefer de kapı ardına kadar açıldı.
O anda sinirden ağlamak istiyordum.Zaten ter içinde
kalmıştım.Uykusuzluk, gök gürültüsü derken sinirlerim alt üst olmuştu.
Rüzgar o kadar şiddetli esiyordu ki herhalde kasabayı haritadan silecek
diye düşünmeye başladım.Korkuyla tekrar yatağa girdim.Korku filmlerindeki gibi
bir geceydi.
HELA MISIN BELA MISIN?
YER-AKSARAY TARİH-1994 SARATLI KASABASI
HELA MISIN BELA MISIN?
HELA MISIN BELA MISIN?
Her şey ilk bulduğum evden taşınmamla başladı.İkinci evim tek odalı bir evdi.Tam bir bekar eviydi.Buraya kadar her şey normaldi.Ta ki hela derdi başıma çıkana kadar...Yeni evin helası evden
epey uzaktaydı.Hadi uzakta olsun yürürüm dedim fakat tuvaletin çatısı yok, kapısı yok,içine zor
girilir bir durumda bir yer.Yaklaşık iki ay idare ettim belki başka eve taşınırım diye...
epey uzaktaydı.Hadi uzakta olsun yürürüm dedim fakat tuvaletin çatısı yok, kapısı yok,içine zor
girilir bir durumda bir yer.Yaklaşık iki ay idare ettim belki başka eve taşınırım diye...
Tatil dönüşü köye döndüğümde bunun böyle olmayacağını anladım.Yeni bir tuvalet artık farz
olmuştu.Çünkü taşınacak yeni bir ev bulamamıştım.
olmuştu.Çünkü taşınacak yeni bir ev bulamamıştım.
Evin alt tarafına yeni bir hela yaptırmaya karar verdim.Yaptırmak keşke yazmak kadar kolay olsaydı.İlk iş bir usta bulmaktı.Tam bir hafta usta aradım.Bir hafta sonra ustayı bulmuştum.Fakat
eski tuvaletin taşlarının yıkılıp taşınması gerekiyordu.Bunun için öğrencilerden birkaç kişi ayarlayıp
o işi de hallettim fakat yeni tuvalet için usta bir türlü işe başlamıyordu.Kaldım mı ortada!
eski tuvaletin taşlarının yıkılıp taşınması gerekiyordu.Bunun için öğrencilerden birkaç kişi ayarlayıp
o işi de hallettim fakat yeni tuvalet için usta bir türlü işe başlamıyordu.Kaldım mı ortada!
O beğenmediğim tuvaleti arar oldum.Çünkü ortada ihtiyaç giderecek bir yer kalmamıştı.Günler
birbirini kovalıyor, tuvalet yapımına bir türlü başlayamıyorduk.İyi de ben şimdi ne yapacaktım?
Havanın kararmasını bekliyordum.Havanın kararmasıyla birlikte elime ibriği alıp yer arıyorum.
(Filmlerde olsa abartıyor derlerdim.)Ay ışığında,yağmur altında kendime tarlalar içinde bir yer arıyordum.Bir köşe bulunca da tedirgin bir şekilde etrafımı kollayarak işimi görüyordum.İşimi görüp eve gelince büyük bir kazadan kurtulmuş gibi rahatlıyordum.Oh bee bugünü de atlattım diye..Ama yarın...
birbirini kovalıyor, tuvalet yapımına bir türlü başlayamıyorduk.İyi de ben şimdi ne yapacaktım?
Havanın kararmasını bekliyordum.Havanın kararmasıyla birlikte elime ibriği alıp yer arıyorum.
(Filmlerde olsa abartıyor derlerdim.)Ay ışığında,yağmur altında kendime tarlalar içinde bir yer arıyordum.Bir köşe bulunca da tedirgin bir şekilde etrafımı kollayarak işimi görüyordum.İşimi görüp eve gelince büyük bir kazadan kurtulmuş gibi rahatlıyordum.Oh bee bugünü de atlattım diye..Ama yarın...
Tam bir hafta böyle geçti.Neler çektiğimi bir ben birim de Allah bilir.Neyse bir hafta sonra tuvalet yapımına başlandı.Çocuklar gibi sevindim sıkıntılar geride kalıyor diye.Sevincimden ustaya kola bile aldım.Ustalar bir iki saat içinde dört duvarı çevirdiler.Alelacele yaptıklarından duvarın yamukluğu belli oluyordu.Olsun dedim hiç değilse yaşadığım rezillik son bulacak diye.İş çatısını kapatmaya gelmişti.Çatısının yapımı tam üç gün sürdü.Baktık gelen giden yok ustayı çağırıp birlikte kapattık tuvaletin çatısını.
Sıra gelmişti kapısına..Kapısı yola doğruydu.Kapısına duvar örülmesi tam iki gün bekledim.
Yine ne gelen vardı ne giden..Sonunda kapı komşum halime acımış da bir çuvalla bir bez takmıştı kapıya.İçinin çamurlu halini ve geri kalan taşları örmek de bana kalmıştı.
Yine ne gelen vardı ne giden..Sonunda kapı komşum halime acımış da bir çuvalla bir bez takmıştı kapıya.İçinin çamurlu halini ve geri kalan taşları örmek de bana kalmıştı.
Kapı komşumun attığı bu kazığı hiç unutmayacağım-usta-Ay ışığında, yağmur altında geçirdiğim o sıkıntılı günleri hiç unutmayacağım.
Sonunda her şey bitince tuvaletin karşısına geçip sarayını bitirip de seyreden bir kral gibi sevinçle seyrettim helanın son halini.Anadolu!da öğretmenlik anlatılmaz yaşanır.Sonunda hela belasından kurtulmuştum.-ÖLDÜRMEYEN HER DARBE GÜÇLENDİRİRMİŞ.-
DOĞMAMIŞ OĞLUMA MEKTUPLAR
BABALAR GÜNÜ
DOĞMAMIŞ ÇOCUĞA MEKTUPLAR adlı bir kitaptan etkilenerek eşim ilk çocuğumuza hamile olduğunu söyleyince bebeğimiz doğana kadar ona duygularımı yazmıştım.
14 Kasım 2005 saat 10.55
14 Kasım 2005 saat 10.55
BEBEĞİMİZE!
Şimdi sen bir tanemin karnındasın.Umarım rahatın yerindedir.Gerçi anneciğinin birazcık ateşi var ama…İçimde coşup taşan bir sevinç ve sana seslenme isteği var.Bu düşünce kalbime bugün öğle namazını kılarken camide geldi.Oysa o saatlerde bir tanem müjdeli haberi vermemişti.Senin geliş haberini hep bekliyordum.Kısmet bugüneymiş.Sen doğana ve büyüyene kadar sana seslenmeye devam edeceğim.
Şimdi sen bir tanemin karnındasın.Umarım rahatın yerindedir.Gerçi anneciğinin birazcık ateşi var ama…İçimde coşup taşan bir sevinç ve sana seslenme isteği var.Bu düşünce kalbime bugün öğle namazını kılarken camide geldi.Oysa o saatlerde bir tanem müjdeli haberi vermemişti.Senin geliş haberini hep bekliyordum.Kısmet bugüneymiş.Sen doğana ve büyüyene kadar sana seslenmeye devam edeceğim.
Anneciğin ile evlendikten sonra hayattaki en büyük duam senin geliş haberini işitmekti.Bunun için seni gönderen Rabbime hep dua ettim.Zanediyorum duaların makbul olduğu çok güzel bir vakitte Ramazan ayında dualarım kabul oldu..Bugün gelişini öğrendiğimin birinci günü geride yolunu gözleyeceğim çok gün var ama olsun seni beklemenin heyecanını ve tadını hissetmeye gayret edeceğim.
İnsan birden zengin olunca ne yapacağını şaşırır ya benimki de öyle bir his! Yani mutlulukla beraber duruma inanamamak duygusu yüreğimde gidip geliyor.Yolunu dört gözle bekleyeceğiz ve de Rabbimize sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmen için yalvarmaya devam edeceğiz.
Hayatımız senden önce kaç boyutluydu bilemiyorum ama seninle hayatımıza bir boyut daha eklendi şimdiden. Canım, evet canımdan bir parçasın.Bugüne kadar bebeklere duyduğum sevgiyi düşününce seni nasıl seveceğimi tahmin edemiyorum.Ama şunu söyleyeyim senin için kurban kesmeyi daha evlenmeden kafama koymuştum.
Birinci günden beni bu kadar mutlu ettiysen dünyaya gelişinle nasıl bir sevince boğacağını ben de tahmin edemiyorum.
Artık iki kişilik değil üç kişilik hesaplar yapacağız.İlk gün aklıma bezlerini hazırlamak bile geldi.Öyle ya sen dünyaya gelince sana en çok onlar lazım olacak.Henüz cinsiyetini bilmiyoruz ama bu o kadar da önemli değil.Sonuçta evladımız olacaksın.Ama şlimdiden şunu söyleyeyim: futbolu çok seven bir babanın çocuğu olarak hayatında futbol ve kitaplar yoğun olacak.
Orada olduğunu bilmek bile suratıma bir tebessüm getiriyor.Anneciğin pek duygularını belli etmediği için ilk gün pek anlayamadım ama eminim o da seni çok sevecek.
Bebeğim! Konuşmalarımız fırsat bulduğum her gün sürecek.Sana seninle ilgili hissettiğim her şeyi yazacağım.Niye mi? Çünkü şimdiden senle konuşmak beni mutlu ediyor.Sen de beni tanıyınca sevgimin büyüklüğünü görecek ve mutlu olacaksın.Seni gönderen Allah’a şükürler olsun.Bebeğim iyi geceler.Kavuşmamıza bir adım daha yaklaşmış olduk.
BU YAZIYI BUGÜN 9 YAŞINDA OLAN OĞLUMA OKUMAK FİLM İÇİNDE FİLM GİBİYDİ.
KEDİM
KEDİM
İlk görev yerim Aksaray'a geldikten sonra aklımda hep bir kedi besleme düşüncesi vardı.Zaten daha önce evimizde kedi beslediğimizden kedilere pek yabancı değildim.
Okulların başlaması ile birlikte öğrencilerime bana bir kedi bulun dedim.Belki de kalabalık bir aile ortamından tek başına kalmak beni bu düşünceye itmişti.Sonunda bir kedi buldum.Ama bakabileceğimden pek de emin değildim aslında.
İlk günümüz şöyle geçti:Akşam oluyordu.Getirdim biraz ekmek verdim.Hayvan ne kadar acıkmışsa hemen yedi yuttu.
Sonra biraz süt koydum önüne.Ondan da biraz içtikten sonra hemen divanın altına kaçtı.Bilirim kediler ilk geldikleri yere hemen alışamazlar ve saklanacak bir dip köşe bulurlar.
Sonra biraz süt koydum önüne.Ondan da biraz içtikten sonra hemen divanın altına kaçtı.Bilirim kediler ilk geldikleri yere hemen alışamazlar ve saklanacak bir dip köşe bulurlar.
Bir iki defa divanın altından çıkarıp sevdim fakat fırsatını bulur bulmaz yine divanın altına kaçıyordu.Kendi haline bırakayım, nasılsa zamanla alışır dedim.Nitekim öyle oldu.
Bir iki saat sonra ortalığa çıkmaya başladı.Ben evin içine pislemesin diye birkaç defa banyoya götürdüm ama paşa gönlü çiş yapmak istemedi.Hem dedim el kadar hayvanın pisliğinden ne
olur ki.Öğretene kadar sabretmem gerek diye düşündüm.Vakit geçtikçe birbirimize ısınıyorduk.Zaten yüzündeki sevimliliği, masumluğu kendisini sevdirmeye yetiyordu.
olur ki.Öğretene kadar sabretmem gerek diye düşündüm.Vakit geçtikçe birbirimize ısınıyorduk.Zaten yüzündeki sevimliliği, masumluğu kendisini sevdirmeye yetiyordu.
Birkaç defa sevip okşayınca baktım yanıma geliyor.Anladım ki o da sıcak bir elin yakınlığını arıyordu.Zaman zaman miyavlayıp gözüme bakmasına bir anlam veremedim.Ama bir isteği olduğunu tahmin ediyordum.Baktım okşadıkça susuyor elimi çekince elimi arıyor.
Yatmaya hazırlanıyordum ki baktım kucağımda uyumuş.Uyandırmaya kıyamıyordum ama benim de yatmam gerekiyordu.Yavaşça dizlerimden alıp divanın üzerine yatırdım.Baktım uyumaya devam ediyor.Yatağımı serip uzandığım zaman kediye baktım mışıl mışıl uyuyor.
Kendi kendime dedim ki bir divanda kedi bir divanda ben garip garip yatalım bakalım.Kedim tek göz evimde can şenliğim olacak diye düşündüm.Birbirimize arkadaş olacağız.o an yalnızlık ve kediyle benim ayrı divanlarda uyumamız içime bir hüzün çöktürdü.Bir gün bu satırları belki tebessümle okuyacağım.
6 Eylül 1994 AKSARAY
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)