30 Haziran 2015 Salı

ÇİNGENENİN FALI




                             TATİL-TEMMUZ-İSTANBUL

    Okulların kapanmasından  sonra seminer çalışmaları içim oyalanıp durduk Zonguldak'ta.İstanbul'a
gitmeme iki gün kala ev sahibi geldi.Akşam yemeğini yiyordum.Kiradan ve evin temizliğinden bahse
dince tepem attı.Zaten moralim bozuktu çünkü Belinay aramamıştı.Oysa  gideceğim günü bile ondan gelecek habere göre ayarlamayı düşünüyordum.O ise sessizliğini koruyordu.Dayanamayıp mesaj attm
Epey  bir süre sonra aradı.Son  buluşma konusunda  kararsız olduğunu yeni bir arkadaş edindiğini ve
onun bu buluşmaya karşı olduğunu söylüyordu.Peki dedim.Hakkını helal et deyip kapadım telefonu.

    Ertesi gün arkadaşlarla piknik yapacaktık.Yola çıkmada son kez arkadaşlarla olmak istedim. B. le aramızdaki gerginliğin etkisinden bir nebze olsun kurtulmak istedim.Yıldızlar altında gece bire kadar oturduk.

  Eve gelip yatmak üzerydim ki cep tel masaj geldi.B. göndermişti.Fotoğraflarını istediğini ve iyi yolculuklar dilediğini belirtiyordu.Uzun uzun cevap yazdım:Sevgimi hak etmediğini üç günlük tanıdığının lafıyla üç yıllık arkadaşını yolcu etmediğini, vefasız olduğunu beni ikinci kez sattığını yazdım
   Sabah sekizde tel çaldı.Uykulu gözlerle açtım telefonu.B .di.Şaşırdım.Sesi titriyor ağlamaklı
konuşuyordu.Yazdıklarımı hak etmediğini ve çok bozulduğunu söylüyordu.Ben ise yazdıklarımı düşünerek yazdığımı pişman olmadığımı söyledim.Benim de ses tonum  ağlamaklıydı.Dayanamayıp kaçta gideceğimi sordu.Kendi arabamla gideceğim için  belli  bir saati olmadığını ama öğleye doğru çıkmayı düşündüğümü söyledim. İzin alıp gelmeye çalışacağını söyledi.Eşyalarımı  hazırlayıp ondan gelecek mesajı bekliyordum.Aramıyordu.Evden çıkarken mesaj çektim o da yolda olduğunu  çıktığını belirtti.

      Son kez onu  göreceğim için içimde buruk bir sevinç  vardı.Hani bir şarkıda diyordu a: Son bir sigara iç öyle git gideceksen.Bir sigara içimi olsun birlikte olmak düşüncesi mutlu ediyordu.
Zonguldak'a  varınca arayıp yerimi bildirdim.Biraz sonra geldi.Üzerinde  lacivert tshirt altında da
şort pantolon vardı.Sarılıp öpüştük ama ondaki gülümseme bende yoktu. Kozlu'daki  halı sahanın yanındaki çay bahçesine gittik.Zaten bir saat izin alabilmişti.Bir saat çok çabuk geçti.İçtiklerimizin ücretini verip para üstünü beklerken onu göğsüme doğru çekip kafasını uzun süre göğsümde tutunca'
''Ağlatacak mısın''  dedi..Anlaşılan  o da bu ayrılıktan hüzünlenmişti.

      Arabaya  bindiğimizde Soner Arıca ayrılık üzerine söylüyordu.Vedalaşacağımız yere gelince aldığım  hediyeleri verdim.Güllerin sarısının ayrılık kırmızısının ise sevgimin rengini belirttiğini
söyledim.(  Kapadokya  hatırası, küçük  cüzdan, bir de süs bebeği)Son kez saçlarına  dokunup sarılırken o anın hiç bitmemesini isterken hemen biteceğini ve mazi olacağını biliyordum.

       Beş saat sonra İstanbul'daydım.Kardeşim ve eşi ile  ertesi gün piknik alanı gibi bir yere gittik.
Az sonra yanımıza bir çingene geldi.Önce gül satmaya çalıştı.Almayacağımızı anlayınca yanımıza oturup sohbet etmeye başladı.23 yaşında olduğunu iki çocuğu olduğunu ve fala baktığını anlattı.
Bak dedim öyle genel laflar değil isim söylersen para veririm yoksa vermem dedim.Çingene uzat elini delikanlı deyiverdi.

    Kalbimin  temiz olduğunu ,iyi niyetli davrandığımı ama kıymetimin bilinmediğini söyledi.Sonra da
Ayşe veya Zühre  isminde birini tanıyıp tanımadığımı sordu.Bu soru karşısında kardeşimle şaşkınla birbirimize bakakaldık.Tanıyorum derken kadına bir adım daha yaklaştım.Kısmetimin kapalı olduğunu ama ileride bir kızım ve oğlum olacağını söyledi.Cuma günü üç mum alıp yakıver dedi.

    Kadına parayı verip gönderirken   kadına dediklerin çıkarsa gelip seni bulacağım dedim.
ACABA O ÇİNGENE ÇİNGENE DEĞİL MİYDİ? Niye mi ?Her günü kadir her gördüğünü Hızır bil demişler ya....

           25  Temmuz 2001



29 Haziran 2015 Pazartesi

BU BİR RÜYAYDI





                      RÜYALAR   GERÇEK   GERÇEKLER   RÜYA OLABİLİR Mİ?

   Onunlaydım.Bir otobüsün arka koltuğunda yan yanaydık.Başında başörtüsü, gözleri ıslak başını omzuma yaslamış ağlıyordu.Ağlama diyordum, geçti artık.Yaşananlar kötü bir rüyaydı diyordum.
Rüya içinde rüya olmadığını bilmiyordum.Önemli olan hatalarımızı anlamak, aynı yanlışları tekrar
etmemek, yaşadıklarımızdan ders almak diye onu avutmaya çalışıyordum.

   O  ise  hüngür hüngür  ağlıyordu.Ben  de onun  kanlanmış  ve ıslak  gözlerinden  etkilenip ona  sarılarak  ağlamaya  başlıyordum.Baş örtüsünde  her zamanki kokusu vardı.İliklerime kadar çekiyordum bu kokuyu.Pişmanlık  ve acı dolu günlerin  geride kalmış olması, tekrar bir araya
gelmiş  olmamızın verdiği  coşkuyla  birbirimize ayrılmamacasına  sarılıyorduk.

   Ve   telefonun sesi...Yataktan  fırlayıp ''Günaydın  hocam kalktınız mı''  sorusuna cevap vermeye çalışıyordum.Telefonu kapattığım  zaman  allak bullak olan beynimi toparlamaya  çalışıyordum.

    Hayatın bir rüyadan farkı yoktu.Keşke uyanıp telefona  bakmam bir rüya, rüyadaki yaşadıklarım
gerçek olsaydı.Aslında rüya ile yaşananlar arasında çok fark yoktu.Rüyalar  bir süre sonra gerçeğe
gerçekler bir süre sonra rüyalara dönüşebiliyordu.

    Bir sevdiğim olması rüyaları  gerçeğe, gerçek olan sevdiğimle yaşadıklarım rüya olmuştu.Demek ki aslında hayat bir rüyaydı.Peygamberimiz:''İnsanlar  uykudadır ölünce uyanırlar.'' büyük bir gerçeğe
işaret ediyormuş.

   Gün boyu rüyanın etkisindeydim.Bir şarkıda-Seni  rüyamda görsem, o gün mutlu kalkarım- nağmelerini dinlemek istedim son ses.Teybi açıp -Bir güzele sevdalandın mı?/Yüreğinde hasret ile bekledin mi gecelerce?/ Bir aşk için  senelerce ağladın mı?- dinledim tekrar tekrar...  ''Niye  çattın kaşlarını?  Bilmiyom yar suçlarımı- Ben ölürsem saçlarını- Yolma gayrı yolma leyli leyli.. yi söyledim.

    Bir yandan da saate bakıyordum kahvaltıyı hazırlarken.Soğuk havada sıcak yataktan sımsıcak duygulardan sıyrılıp, soğuk suyu yüzüme çarparak kendime gelmeye çalışıyordum.İki parçaya ayrılmış gibi hissediyordum.Ortalığı toparlarken programlanmış bir robot gibiydim.Ruhum , aklım
 kalbim hala otobüsteydi.

     Mutfaktaki dolabın  kapağını açıp çay demlemeye hazırlanan bedenim, aklımın hala baş örtüsündeki o kokuda olduğunu bilemezdi.Buzdolabından kahvaltılıkları çıkarıp masaya yerleşti-
rirken ağlamış insanın mahzunluğunu hissediyordum.Üzerimi giymek için elbise dolabından gömlek
kravat seçerken hala boynuma,omzuma yaslanan ağlamaklı gözlerdeydi yüreğim.

     Soğuk havada sıcak çayla  ısınmaya çalışırken kahvaltı  mı yapıyordum  otobüs  yolculuğuna devam mı ediyordum? Neredeydim? Niye  uyanmıştım?Günün  ilk sigarasını yakıp  rüyamın  herbir karesini  zihnimde tekrar oynatırken sigaramın dumanlarıyla ona sinerjimden bir şeyler gönderebilir miyim diye düşünüyordum.

    Sanki ayrılmamışız.Küskünlük  ve dargınlık varmış aramızda.Elim  ve gönlüm telefona uzanıyor.
Arayıp anlatayım rüyamı diyorum.''Sen de böyle rüyalar görüyor musun'' demek istiyorum.Tahmin ettiğim pişmanlık aleviyle kavruluyor musun? Yoksa her şeyi çabucak  unutup  dünyanın  tekdüze koşturmacasını mı yaşıyorsun?Bilsem ki içinden geçenleri tüm samimiyetiyle anlatacak yapardım bunu.Tüm gururumu ve doğrularımı bir kenara bırakıp arardım onu.Ama onun  hala yanlışlar içinde zikzaklar yapan sorumsuz ve şımarık bir çocuk gibi davranacağından emindim.

     Niye  ayrılmamızın üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen rüyalarıma giriyordu?Onu  gerçekten  sevmiş miydim?Yoksa Allah  bu rüya ile bana onun  yaptıklarından pişman olduğunu mu
gösteriyordu?y Ya da ben öyle düşündüğüm için mi onu öyle görmüştüm?Ah  dünya ne çok gizemlerle doluydu.Sorular ne çoktu biz cüzi irademizle ne azına cevap bulabiliyorduk.

    Ben  seni  hiç sevmedim ki- diye başlayan  şiiri yüreğimle okurken ve dinlerken acaba ben onu çok mu sevmiştim? İnsan  duygularından bile emin olup açıklama getiremez miydi? Bu iki düşünce duygu terazimde bir o yana bir bu yana  sallandıktan  sonra '' Galiba ben onu  çok sevdim''tarafının
ağır bastığını hissediyordum.Her ne kadar o bu sevgiyi anlamadıysa  da ben onu gerçekten  sevmiştim.İnsan illa istediği tavırları yapan robot gibi kurgulanmış birini mi severdi? Hayır, sevgi
hesaba kitaba gelemezdi.O bu dünyanın dar kalıplarıyla  açıklanamazdı.

      Sevgi , kaynağı  belli olmayan bir çağlayan gibi gürül gürül dökülürdü yürekten. Onun  etrafını
 çevirip önüne bentler öremezdik.Sevgi  hesapsızdı, çıkarsızdı.Yürekten  geldiği gibi yaşanırdı.Sevgi  ağlamaktı,onsuz  olmaya dayanamamaktı, yüreğinin  kanadığını hissetmekti.Sevgi  karşılıksız vermekti.Sevgi; onu  rüyada görüp rüyayı hayata tercih etmekti. Her şeye rağmen yüreğinden atamamaktı.

     İşte bütün bunlar o bir sigara içiminde savrulup geçti yüreğimden.Nereden çıkmıştı bu rüya? Neden uyanmaya yakın görmüştüm? Neden birçok rüya gibidalıp da çıkaramadığım elimden kayıp
denizin dibinde kaybolan bir hazine parçasına dönüşmemişti? Gördüğüm  rüya  o kadar gerçekti ki kendimi onun da buna benzer bir rüya gördüğüne inandırmıştım.Evet biliyordum o da beni rüyasında görmüştü.Rüyanın  tesiriyle  o da  allak bullak olmuş , o da bana  telefon edip benim ona sormak istediğim  soruları sormak istiyordu.Bundan çok emindim.Bunu yüreğim söylüyordu.Telefon açıp  da hayatın sert, soğuk ve riyakar  sesini dinlemek istemiyordum. Ben biliyordum hissediyordum ya bu yeterdi.

   Bütün bunları  düşünüp  ortalığı  toparlayıp yattığım odanın  penceresini açıp, masanın üzerini şöyle bir düzenleyip, kitaplarımı ve duygularımı koltuğumun altına alarak odadan çıkarken, bir elimde çay bardağı diğer elimde fırça ayakkabılarımın tozunu alıyordum.Çünkü bu  ayakkabıların
üzerinde birçok gözün  gezineceğini biliyordum.

  Kapıyı kilitleyip  merdivenlerden  inerken  fırından  gelen hamur ve kızarmış  ekmek kokusu
her yanımı sarıyordu.Dışarının  soğukluğu  karşısında irkilmiş ellerimi cebime sokarak okula  doğru  ilerlerken  hala o gözler  ve omzuma yaslanan başın  söyledikleri  kulaklarımda  yankılanıyordu..

                                                                               20/11/1998        ZONGULDAK

   

28 Haziran 2015 Pazar

YAĞMA KAR YAĞMA...

  18-ARALIK-AKSARAY      1994-     İLK GÖREV YERİM

                                                   YAĞMA  KAR YAĞMA...

    On beş gün önce yağan kar köydeki  hayatı  felç  etmişti.Daha  sonra da iki gün durmadan  yağan  kar biraz erise de  okula gidip  gelirken  ayaklarım ıslanıyor, yürümek için  iki  kat  güç  harcıyordum

     Neredeyse karların altındaki toprak  görünmek  üzereyken birden  şiddetli bir  rüzgar  esmeye  başladı.Öğleden  sonra  okula  giderken aklıma acaba kar  tekrar  yağar mı  korkusu  geliverdi.
Öğleden  sonraki ilk derse  girmiştim.Pencereden  baktığımda lapa lapa kar  yağdığını  gördüm.
Bir  iki  saat  içinde her taraf karlarla doldu.İstiklal Marşını okuyup dağıldıktan  sonra eve gelirken tipiden  gözümün önünü  göremiyordum.

    Eve  gelince içime bir karamsarlık  çöktü.Çünkü ertesi gün hafta sonu tatiliydi ve Aksaray'a inmeyi
düşünüyordum.Ya yollar kapanırsa...Kendi kendime yağma kar yağma diyordum.

    Evde pişirecek doğru dürüst yiyecek de kalmamıştı.Akşamı da tost yaparak  geçiştirmiştim.Ya yollar kapanırsa  nasıl gidecektim şehre?Sabah altıda uyandım.Kalksam mı yatsam mı? Acaba köyden araç gider mi? Sonra kalkmaya karar verdim.Evden çıktığımda saat yediye geliyordu.

     Karlarla kaplı yoldaki ayak izlerini takip ederek  köyün içine doğru ilerliyordum.Evlerin bacalarından çıkan dumanları gördükçe bu soğukta yatakta olsam daha iyi mi olurdu diye ikircikleniyordum. Yanından geçtiğim iri bir köpek şöyle bir süzdü beni ama Allah2tan bir şey yapmadı.Az ileride bir başka köpek ciddi ciddi üzerime saldırdı.Sahibinin azarlamasıyla son anda paçayı kurtarabildim.

     Köylülerden biri ile karşılaştım.Hadi gel kahveye gidelim ısınırız araç gelene kadar dedi.Kahve de henüz açılmamıştı.Adamı  evinden  çağırıp kahve  önünde beklemeye  başladık.Ayağım çok üşüyordu.Aklım Aksaray'a gidip  gidemeyeceğimizdeydi.

     Beş  on dakika sonra kahveci gelip kahveyi açtı.Ağırdan ağırdan sobayı yakmak için hazırlık yapmaya başladı.Kibrit  yoktu.Kahveci tekrar eve gidip kibrit getirdi.Sobayı yakmaya çalışıyordu ama bir türlü yanmıyordu.Bu sefer tekrar eve gidip tezek getirdi sobayı tutuşturmak için.Sonra bir plastiği yakıp eriterek damlatmaya başladı.Ve sonunda sobadan alevler yükselmeye başladı.
Kahveye gelenlerden kimisi ayakkabısını kimisi ellerini sobaya tutarak ısınmaya çalışıyorlardı.

      Camdan dışarıyı izlerken iki sarhoşun sallanarak kahveye geldiğini gördüm.Zikzaklar çizerek yürüyorlardı.Ağızlarından çıkanlar anlaşılmıyordu.Ayakta duramıyor masaya tutunuyorlardı.Bu arada köy arabasının geldiğini gördüm.Sonra yola çıktık.Aksaray'da yapacak çok işim vardı.Aracın kalkma vaktine kadar halletmeliydim işlerimi.

      Taksitlerimi yatırdım,berbere gittim.Alış veriş için dolaşmaya başladım.Market, manav, kasap derken iki saat akıp geçmişti.Saat birde araç köye doğru hareket etti.Araba tıklım tıklım doluydu.
Sıkışarak oturacak bir yer buldum.Köye varınca poşetleri ve odun çuvallarını araçtan indirip taşımaya başladım.Eve varınca ilk işim elektrikli sobayı açıp ıslanan çoraplarımı çıkardım.Biraz dinlendikten sonra torbaları yerlerine yerleştirdim.Karnım acıkmıştı.Öğrencim yardıma gelmişti.Onunla kahvaltı yaptık.Sonra sobayı yaktım.Hayat kavgasının zorluğunu kaleme almaya başladım.


 

ŞİMŞEKLER ÇAKINCA



                                         ŞİMŞEKLER  ÇAKINCA

   

             20-9-1994 'TE İLK GÖREV YERİM AKSARAY'IN SARATLI KASABASINDA YAŞAMIŞ      OLDUĞUM BİR ANIM.GEÇENLERDE İSTANBUL'DAN ANNEMLERDEN GETİRDİĞİM GÜNLÜKLERİMİ KARIŞTIRIRKEN RASTLADIM VE PAYLAŞMAK İSTEDİM.OLAY AŞAĞIDAKİ FOTOĞRAFTAKİ ESKİDEN KİLER OLARAK KULLANILAN BANYOSU TUVALETİ OLMAYAN TEK GÖZ BEKAR EVİMDE GEÇMİŞTİR.

                                                   ŞİMŞEKLER ÇAKINCA
    Haftanın ilk gününün verdiği yorgunlukla yemeği yiyip tv seyrediyordum.Gözümden uyku akıyordu ama tv.deki spor sohbeti de dikkatimi çektiğ
inden tv. seyretmeye devam ediyordum.
Saat on ikiye gelirken tv.u kapatıp yattım.Yorgunlukla hemen uyurum diye düşünüyordum.Fakat öyle olmadı.Gece benim için asıl şimdi başlıyormuş da haberim yokmuş.

     Dışarıdan gelen rüzgar sesleri uyumamı engelliyordu.Zaten gün boyu hava kapalıydı galiba yağmur yağacak diye düşündüm.Biraz sonra rüzgarın şiddetini arttırdığını anladım.Derme çatma evdeki pencere ve tahta kapı sallanmaya başladı.Yattığım yerde uyumaya çalışırken bir sesle irkildim.

     İlkin pencereden gelen rüzgar evin içinde bir şeyi düşürdü zannettim.Fakat biraz sonra yattığım tarafın penceresi ardına kadar açılmasın mı.Onu kapatayım derken baktım başka bir yerden rüzgar giriyor.Demek az önceki ses pencerenin açılma sesiymiş dedim.

     Karanlıkta gidip zar zor pencereyi kapattım ama rüzgar da kuvvetliydi o da açmaya çalışıyordu inadına.Pencerenin arkasına elime ne geldiyse kitap,yastık ve ağır olan birkaç parça eşya koydum.Tekrar pencereleri kontrol edip yatağa girdim.Pencereden bakınca uzakta bir yerde alevler gördüm.Galiba şimşek düşmüştü.BU arada gök gürlemeye devam ediyor şimşekler ortalığı aydınlatıyor ve kulaklarımda yankılanıyordu.

    Tekrar yatağa uzanmıştım ama pencereler tekrar açılır korkusuyla uyuyamıyordum.Büyük bir bomba patlama sesiyle irkildim ve battaniyeyi kafama çekerek kabus dolu geceden rüyalar alemine geçmek istedim.Ne gezer?Uyku da sevgili gibiyniş:bekleyince gelmiyordu.

     Tam uykuya dalmak üzereydim ki pencere tekrar açılmasın mı.Pencereyi kapatayım derken menteşesi çıkan pencere bir anda elimde kaldı.Elimle tekrar yerine oturtmaya çalıştım ama bir türlü girmiyordu.Arkasına kitapları karanlıkta el yordamıyla bulup dizerek rüzgarın içeri girmesini engellemeye çalıştım.Bu sefer de kapı ardına kadar açıldı.

     O anda sinirden ağlamak istiyordum.Zaten ter içinde kalmıştım.Uykusuzluk, gök gürültüsü derken sinirlerim alt üst olmuştu.
     Rüzgar o kadar şiddetli esiyordu ki herhalde kasabayı haritadan silecek diye düşünmeye başladım.Korkuyla tekrar yatağa girdim.Korku filmlerindeki gibi bir geceydi.

HELA MISIN BELA MISIN?



YER-AKSARAY TARİH-1994 SARATLI KASABASI
HELA MISIN BELA MISIN?
Her şey ilk bulduğum evden taşınmamla başladı.İkinci evim tek odalı bir evdi.Tam bir bekar eviydi.Buraya kadar her şey normaldi.Ta ki hela derdi başıma çıkana kadar...Yeni evin helası evden
epey uzaktaydı.Hadi uzakta olsun yürürüm dedim fakat tuvaletin çatısı yok, kapısı yok,içine zor
girilir bir durumda bir yer.Yaklaşık iki ay idare ettim belki başka eve taşınırım diye...
Tatil dönüşü köye döndüğümde bunun böyle olmayacağını anladım.Yeni bir tuvalet artık farz
olmuştu.Çünkü taşınacak yeni bir ev bulamamıştım.
Evin alt tarafına yeni bir hela yaptırmaya karar verdim.Yaptırmak keşke yazmak kadar kolay olsaydı.İlk iş bir usta bulmaktı.Tam bir hafta usta aradım.Bir hafta sonra ustayı bulmuştum.Fakat
eski tuvaletin taşlarının yıkılıp taşınması gerekiyordu.Bunun için öğrencilerden birkaç kişi ayarlayıp
o işi de hallettim fakat yeni tuvalet için usta bir türlü işe başlamıyordu.Kaldım mı ortada!
O beğenmediğim tuvaleti arar oldum.Çünkü ortada ihtiyaç giderecek bir yer kalmamıştı.Günler
birbirini kovalıyor, tuvalet yapımına bir türlü başlayamıyorduk.İyi de ben şimdi ne yapacaktım?
Havanın kararmasını bekliyordum.Havanın kararmasıyla birlikte elime ibriği alıp yer arıyorum.
(Filmlerde olsa abartıyor derlerdim.)Ay ışığında,yağmur altında kendime tarlalar içinde bir yer arıyordum.Bir köşe bulunca da tedirgin bir şekilde etrafımı kollayarak işimi görüyordum.İşimi görüp eve gelince büyük bir kazadan kurtulmuş gibi rahatlıyordum.Oh bee bugünü de atlattım diye..Ama yarın...
Tam bir hafta böyle geçti.Neler çektiğimi bir ben birim de Allah bilir.Neyse bir hafta sonra tuvalet yapımına başlandı.Çocuklar gibi sevindim sıkıntılar geride kalıyor diye.Sevincimden ustaya kola bile aldım.Ustalar bir iki saat içinde dört duvarı çevirdiler.Alelacele yaptıklarından duvarın yamukluğu belli oluyordu.Olsun dedim hiç değilse yaşadığım rezillik son bulacak diye.İş çatısını kapatmaya gelmişti.Çatısının yapımı tam üç gün sürdü.Baktık gelen giden yok ustayı çağırıp birlikte kapattık tuvaletin çatısını.
Sıra gelmişti kapısına..Kapısı yola doğruydu.Kapısına duvar örülmesi tam iki gün bekledim.
Yine ne gelen vardı ne giden..Sonunda kapı komşum halime acımış da bir çuvalla bir bez takmıştı kapıya.İçinin çamurlu halini ve geri kalan taşları örmek de bana kalmıştı.
Kapı komşumun attığı bu kazığı hiç unutmayacağım-usta-Ay ışığında, yağmur altında geçirdiğim o sıkıntılı günleri hiç unutmayacağım.
Sonunda her şey bitince tuvaletin karşısına geçip sarayını bitirip de seyreden bir kral gibi sevinçle seyrettim helanın son halini.Anadolu!da öğretmenlik anlatılmaz yaşanır.Sonunda hela belasından kurtulmuştum.-ÖLDÜRMEYEN HER DARBE GÜÇLENDİRİRMİŞ.-

DOĞMAMIŞ OĞLUMA MEKTUPLAR



                                                              BABALAR GÜNÜ
DOĞMAMIŞ  ÇOCUĞA MEKTUPLAR    adlı bir kitaptan etkilenerek eşim ilk çocuğumuza hamile olduğunu söyleyince bebeğimiz doğana kadar ona duygularımı yazmıştım.
14 Kasım 2005 saat 10.55
                                                 BEBEĞİMİZE!
             Şimdi sen bir tanemin karnındasın.Umarım rahatın yerindedir.Gerçi anneciğinin birazcık ateşi var ama…İçimde coşup taşan bir sevinç ve sana seslenme isteği var.Bu düşünce kalbime bugün öğle namazını kılarken camide geldi.Oysa o saatlerde bir tanem müjdeli haberi vermemişti.Senin geliş haberini hep bekliyordum.Kısmet bugüneymiş.Sen doğana ve büyüyene kadar sana seslenmeye devam edeceğim.
              Anneciğin  ile evlendikten sonra hayattaki en büyük duam senin geliş haberini işitmekti.Bunun için seni gönderen Rabbime hep dua ettim.Zanediyorum duaların makbul olduğu çok güzel bir vakitte Ramazan ayında dualarım kabul oldu..Bugün gelişini öğrendiğimin birinci günü geride yolunu gözleyeceğim çok gün var ama olsun seni beklemenin heyecanını ve tadını hissetmeye gayret edeceğim.
          İnsan birden zengin olunca ne yapacağını şaşırır ya benimki de öyle bir his! Yani mutlulukla beraber duruma inanamamak duygusu yüreğimde gidip geliyor.Yolunu dört gözle bekleyeceğiz ve de Rabbimize sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmen için yalvarmaya devam edeceğiz.
          Hayatımız senden önce kaç boyutluydu bilemiyorum ama seninle hayatımıza bir boyut daha eklendi şimdiden.   Canım, evet canımdan bir parçasın.Bugüne kadar bebeklere duyduğum sevgiyi düşününce seni nasıl seveceğimi tahmin edemiyorum.Ama şunu söyleyeyim senin için kurban kesmeyi daha evlenmeden kafama koymuştum.
Birinci günden beni bu kadar mutlu ettiysen dünyaya gelişinle nasıl bir sevince boğacağını ben de tahmin edemiyorum.
       Artık iki kişilik değil üç kişilik hesaplar yapacağız.İlk gün aklıma bezlerini hazırlamak bile geldi.Öyle ya sen dünyaya gelince sana en çok onlar lazım olacak.Henüz cinsiyetini bilmiyoruz ama bu o kadar da önemli değil.Sonuçta evladımız olacaksın.Ama şlimdiden şunu söyleyeyim: futbolu çok seven bir babanın çocuğu olarak hayatında futbol ve kitaplar yoğun olacak.
      Orada olduğunu bilmek bile suratıma bir tebessüm getiriyor.Anneciğin pek duygularını belli etmediği için ilk gün pek anlayamadım ama eminim o da seni çok sevecek.

      Bebeğim! Konuşmalarımız fırsat bulduğum her gün sürecek.Sana seninle ilgili hissettiğim her şeyi yazacağım.Niye mi? Çünkü şimdiden senle konuşmak beni mutlu ediyor.Sen de beni tanıyınca sevgimin büyüklüğünü görecek ve mutlu olacaksın.Seni gönderen Allah’a şükürler olsun.Bebeğim iyi geceler.Kavuşmamıza bir adım daha yaklaşmış olduk.
BU YAZIYI BUGÜN 9 YAŞINDA OLAN OĞLUMA OKUMAK FİLM İÇİNDE FİLM GİBİYDİ.

KEDİM



                                                                        KEDİM
İlk görev yerim Aksaray'a geldikten sonra aklımda hep bir kedi besleme düşüncesi vardı.Zaten daha önce evimizde kedi beslediğimizden kedilere pek yabancı değildim.
Okulların başlaması ile birlikte öğrencilerime bana bir kedi bulun dedim.Belki de kalabalık bir aile ortamından tek başına kalmak beni bu düşünceye itmişti.Sonunda bir kedi buldum.Ama bakabileceğimden pek de emin değildim aslında.
İlk günümüz şöyle geçti:Akşam oluyordu.Getirdim biraz ekmek verdim.Hayvan ne kadar acıkmışsa hemen yedi yuttu.
Sonra biraz süt koydum önüne.Ondan da biraz içtikten sonra hemen divanın altına kaçtı.Bilirim kediler ilk geldikleri yere hemen alışamazlar ve saklanacak bir dip köşe bulurlar.
Bir iki defa divanın altından çıkarıp sevdim fakat fırsatını bulur bulmaz yine divanın altına kaçıyordu.Kendi haline bırakayım, nasılsa zamanla alışır dedim.Nitekim öyle oldu.
Bir iki saat sonra ortalığa çıkmaya başladı.Ben evin içine pislemesin diye birkaç defa banyoya götürdüm ama paşa gönlü çiş yapmak istemedi.Hem dedim el kadar hayvanın pisliğinden ne
olur ki.Öğretene kadar sabretmem gerek diye düşündüm.Vakit geçtikçe birbirimize ısınıyorduk.Zaten yüzündeki sevimliliği, masumluğu kendisini sevdirmeye yetiyordu.
Birkaç defa sevip okşayınca baktım yanıma geliyor.Anladım ki o da sıcak bir elin yakınlığını arıyordu.Zaman zaman miyavlayıp gözüme bakmasına bir anlam veremedim.Ama bir isteği olduğunu tahmin ediyordum.Baktım okşadıkça susuyor elimi çekince elimi arıyor.
Yatmaya hazırlanıyordum ki baktım kucağımda uyumuş.Uyandırmaya kıyamıyordum ama benim de yatmam gerekiyordu.Yavaşça dizlerimden alıp divanın üzerine yatırdım.Baktım uyumaya devam ediyor.Yatağımı serip uzandığım zaman kediye baktım mışıl mışıl uyuyor.
Kendi kendime dedim ki bir divanda kedi bir divanda ben garip garip yatalım bakalım.Kedim tek göz evimde can şenliğim olacak diye düşündüm.Birbirimize arkadaş olacağız.o an yalnızlık ve kediyle benim ayrı divanlarda uyumamız içime bir hüzün çöktürdü.Bir gün bu satırları belki tebessümle okuyacağım.
6 Eylül 1994 AKSARAY