HAYAT BANA YALAN SÖYLEDİ
Bir iki hafta sonra mesleğe başlamamın üzerinden tam altı sene geçmiş olacak.Hayatıma istedi-
ğim düzeni getirebilmiş değilim.Çünkü beklediğim günlere henüz kavuşamadım.Hayata bir yerinden bağlanmak ne kadar zormuş.
Okul ile ev arasına sıkışmış bir hayat... Sabah kalkınca sobayı temizlemek, kahvaltıyı hazırla-
mak, soğuk odada elektrikli sobanın karşısında uykulu gözlerle kendime gelmeye çalışmam...
Bir insan yalnız ne kadar iştahlı olursa o kadar yiyebiliyorum.Yarı aç yarı tok kalkılan öğünler..
Temizlik, çamaşır ve sobanın akşama hazırlanışı....
Bazen kendimi yarı açık cezaevinde hissediyorum.Bunu hapistekiler duysa belanı mı istiyorsun be adam derler.Galiba mutlu değilim.
Geçen hafta öğrencilerim evime geldi. İki saat oturdular. Akşam karanlığı çökerken çocuklar kalktı-
lar. Çocuklardan biri giderken o kadar dokunaklı bir cümle söyledi ki hiç de çocukça bir cümle değildi.'' Hocam biz gittikten sonra siz de evde durmayın, gözleriniz bizi arar''
Bulaşık, akşama yemeği hazırlığı derken üztümü hazırlanayım diyene kadar vakit geçmiş oluyor.Okulda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum.Çocuklar mesleğimin çekirdek noktası.
Onların bizim yol göstermemize, sevgimize çok ihtiytaçları var.
Bugünlerde konuştuğum bir kız var.Biraz şımarık ve çocukça tavırları var.Yalnızlık hiç kimseye
yaramıyor aslında.İnsan bir sese bir simaya muhtaç.Paylaşmak ruhumuzda var ama paylaşacak doğru insanı bulmak çok zor.Ağlayan çocuğun yalancı emzik ile avunması gibi bazen avunmaya çalıştıkla-
rımız yeni dert kaynağımız olabiliyor.Kandırılmaya bebeklikte başlamışız desek yalan olmaz.
Geçen günlerde müfettiş geldi .Müfettişe dedim ki:''Sizler geldiğiniz zaman öğretmen olduğuma pişman oluyorum çünkü hep yargılıyor olumsuz eleştiride bulunuyorsunuz.''Benim gerçek müfettişlerimin öğrenciler olduğunu bu mesleği yaptığım sürece unutmayacağım.
Akşamları kahveye çıkıyorum can sıkıntısından.Bazen kitap okuyorum.Kitaplar,öğrencilerim bir de arabam mutluluk kaynağım.Canım bir dağın zirvesine çıkıp, etrafı ağaçlarla çevrili bir yerde, bir ağaca ya da kayaya çıkıp yada yere uzanıp gözlerimi kapatarak kendimi ağaçların,kuşların böcekle-
rin sesine bırakarak uyumak, uyumak ,uyumak istiyorum.Uyandığımda olumsuzlukların ve yalnızlığın olmadığı bir hayata uyanmak istiyorum.
22/01/2001 Zonguldak
AŞKIN VE ÖLÜMÜN RENGİ MAVİDİR
18 Aralık 2015 Cuma
KAPAMA GÖZLERİNİ, ÜŞÜYORUM
KAPAMA GÖZLERİNİ, ÜŞÜYORUM
Fenerbahçe' nin şampiyonluğu tüm yurtta sevinçle kutlanıyordu.Bu sevinçle mutluken onunla yaşa-
dığımız gel gitler devam ediyordu. Bütün gayretime rağmen evliliği düşünmediğini söylemesi üzerine pes ettim sonunda. Bir gün bir telefon konuşmamızda medem ciddi düşünmüyorsun bitirelim bu kısırdöngüyü deyiverdim.Birbirimize bir ay daha süre vermeye karar verdik.Hem
kendime hem de ona acı çektirmemeliydim.
Artık evde oturup telefonunu beklemek istemiyordum.Çünkü bu durum bana acı veriyordu.Bugüne
kadar beklemiştim de ne olmuştu?Pazar günü başka bir köyle maçımız vardı.Kıyafetlerimi giyip vaktin gelmesini bekliyordum ki telefon çaldı.Arayan oydu.Kısa bir hal hatırdan sonra sinemaya davet etti.Birden şaşırdım ve mutlu olduğumu söyleyip buluşacağımız vakti belirledik.Anlaşılan
yokluğum onu etkilemişti.Hemen üzerimi değiştirip yola çıktım.
Zonguldak'a gidince ilk işim arabayı park edecek bir yer bulmak oldu.Sonra buluşacağımız
yere gidip beklemeye başladım.Biraz sonra geldi.Ilıksu'ya doğru yola çıktık.Sahile inip saatlerce
oturduk.Saatler su gibi akıverdi.Kalkıp hoş bir bahçesi olan bir restorantta bir şeyler yedik.Yol boyu hiç ayrılmak istemediğini keşke eve gitmek olmasa deyip durdu.Anlaşılan o da bana bağlanıyor, birlikte olmaktan mutlu oluyordu.
Otobüslerin kalktığı yere bırakıp döndüm.Aslında ben de hiç ayrılmak ve eve gitmek istemiyordum ama tüm güzel saatlerin sonu olduğu gibi o günün de sonuna gelmiştik.Bu güzelliklerin daha çok olması için bir şeyler yapması gereken oydu.O yüzden yüreğime taş basacak
ama üzülmeyeceğim.
27/05/2001
Fenerbahçe' nin şampiyonluğu tüm yurtta sevinçle kutlanıyordu.Bu sevinçle mutluken onunla yaşa-
dığımız gel gitler devam ediyordu. Bütün gayretime rağmen evliliği düşünmediğini söylemesi üzerine pes ettim sonunda. Bir gün bir telefon konuşmamızda medem ciddi düşünmüyorsun bitirelim bu kısırdöngüyü deyiverdim.Birbirimize bir ay daha süre vermeye karar verdik.Hem
kendime hem de ona acı çektirmemeliydim.
Artık evde oturup telefonunu beklemek istemiyordum.Çünkü bu durum bana acı veriyordu.Bugüne
kadar beklemiştim de ne olmuştu?Pazar günü başka bir köyle maçımız vardı.Kıyafetlerimi giyip vaktin gelmesini bekliyordum ki telefon çaldı.Arayan oydu.Kısa bir hal hatırdan sonra sinemaya davet etti.Birden şaşırdım ve mutlu olduğumu söyleyip buluşacağımız vakti belirledik.Anlaşılan
yokluğum onu etkilemişti.Hemen üzerimi değiştirip yola çıktım.
Zonguldak'a gidince ilk işim arabayı park edecek bir yer bulmak oldu.Sonra buluşacağımız
yere gidip beklemeye başladım.Biraz sonra geldi.Ilıksu'ya doğru yola çıktık.Sahile inip saatlerce
oturduk.Saatler su gibi akıverdi.Kalkıp hoş bir bahçesi olan bir restorantta bir şeyler yedik.Yol boyu hiç ayrılmak istemediğini keşke eve gitmek olmasa deyip durdu.Anlaşılan o da bana bağlanıyor, birlikte olmaktan mutlu oluyordu.
Otobüslerin kalktığı yere bırakıp döndüm.Aslında ben de hiç ayrılmak ve eve gitmek istemiyordum ama tüm güzel saatlerin sonu olduğu gibi o günün de sonuna gelmiştik.Bu güzelliklerin daha çok olması için bir şeyler yapması gereken oydu.O yüzden yüreğime taş basacak
ama üzülmeyeceğim.
27/05/2001
GİTTİN ÖYLE Mİ?
GİTTİN ÖYLE Mİ?
28 Haziran'da onunla son kez görüşmemizin üzerinden neredeyse dört ay geçti. Zonguldak'a
gittim ilişkimi kesip yeni görev yerim İstanbul'daki görevime başladım. Ama onunla dialogumuz artık yok.Birkaç mesaj kırıntısını saymazsak....
Haftada üç gün okul dört gün tatil tam da istediğim gibiydi.Okulun kalabalıklığını saymazsak her şey yolundaydı.Hafta sonları canım sıkılmasın diye bağlama kursuna gidiyordum.
Yoğun bir okul günüydü.Öğle arasında yemek için dışarıya çıkıyordum ki telefona mesaj geldi.Gönderen oydu.Gönderdiğim doğum günü kutlama kartını ve mektubumu aldığını yazıyordu.
On beş gün kadar önce de doğum günümü kutlamıştı.Ben de içimden geldiği gibi yazmıştım.Anla-
şılan yazdıklarımdan mutlu olmuştu.Çünkü ''Yine döktürmüşsün '' gibi bir ifade kullanmıştı.
Aklıma doğum günü olan 22 Ekim' de arayıp konuşmak fikri geldi.Sonra acaba doğru mu olur diye
tereddüt ettim.İçimden geliyorsa ve mutlu olacaksam niye kendimi engelleyecektim ki? Kararımı
değiştirmeden numarayı tuşladım.Hemen düştü telefon. Sanki dün konuşmuşuz gibi sesi kulaklarımdaydı.Merhaba diyerek lafa girdim.Sonrası geldi zaten.Bir iki dk konuşma niyetindeydim
ama o da konuşmakta hevesli olunca beş dk fazla konuştuk.Konuşmadığımız süre içerisinde yaşadıklarımızdan bahsettik.Aklımda '' Gidince değerini daha iyi anladım.'' sözü kaldı. Bir de herhangi biriyle çıkmadığımı sorması:'' Anlaşılan o da beni düşünüyordu. Onun sesini duyunca acaip neşeli ve canlı hissettim kendimi.Sanki sihirli bir değnek dokunmuştu.
O da bir türlü kopamadığını söyledi.Aramama çok şaşırmıştı.Kapatırken öpüyorum diyebildim.
O da ben de dedi.Yarının neler getireceğini bilmeden, çıkarsızca bir paylaşımdı bizimkisi.En önemlisi üç yıl duygularımı paylaştığım özel bir insandı.
Bana '' Sana layık birini bul'' deyişi de bana verdiği değeri gösteriyordu.Bu kızı neden evlilik düşüncesine sokamadığım benim için bir sır olmaya devam ediyor.
22/10/2001 İstanbul
28 Haziran'da onunla son kez görüşmemizin üzerinden neredeyse dört ay geçti. Zonguldak'a
gittim ilişkimi kesip yeni görev yerim İstanbul'daki görevime başladım. Ama onunla dialogumuz artık yok.Birkaç mesaj kırıntısını saymazsak....
Haftada üç gün okul dört gün tatil tam da istediğim gibiydi.Okulun kalabalıklığını saymazsak her şey yolundaydı.Hafta sonları canım sıkılmasın diye bağlama kursuna gidiyordum.
Yoğun bir okul günüydü.Öğle arasında yemek için dışarıya çıkıyordum ki telefona mesaj geldi.Gönderen oydu.Gönderdiğim doğum günü kutlama kartını ve mektubumu aldığını yazıyordu.
On beş gün kadar önce de doğum günümü kutlamıştı.Ben de içimden geldiği gibi yazmıştım.Anla-
şılan yazdıklarımdan mutlu olmuştu.Çünkü ''Yine döktürmüşsün '' gibi bir ifade kullanmıştı.
Aklıma doğum günü olan 22 Ekim' de arayıp konuşmak fikri geldi.Sonra acaba doğru mu olur diye
tereddüt ettim.İçimden geliyorsa ve mutlu olacaksam niye kendimi engelleyecektim ki? Kararımı
değiştirmeden numarayı tuşladım.Hemen düştü telefon. Sanki dün konuşmuşuz gibi sesi kulaklarımdaydı.Merhaba diyerek lafa girdim.Sonrası geldi zaten.Bir iki dk konuşma niyetindeydim
ama o da konuşmakta hevesli olunca beş dk fazla konuştuk.Konuşmadığımız süre içerisinde yaşadıklarımızdan bahsettik.Aklımda '' Gidince değerini daha iyi anladım.'' sözü kaldı. Bir de herhangi biriyle çıkmadığımı sorması:'' Anlaşılan o da beni düşünüyordu. Onun sesini duyunca acaip neşeli ve canlı hissettim kendimi.Sanki sihirli bir değnek dokunmuştu.
O da bir türlü kopamadığını söyledi.Aramama çok şaşırmıştı.Kapatırken öpüyorum diyebildim.
O da ben de dedi.Yarının neler getireceğini bilmeden, çıkarsızca bir paylaşımdı bizimkisi.En önemlisi üç yıl duygularımı paylaştığım özel bir insandı.
Bana '' Sana layık birini bul'' deyişi de bana verdiği değeri gösteriyordu.Bu kızı neden evlilik düşüncesine sokamadığım benim için bir sır olmaya devam ediyor.
22/10/2001 İstanbul
KIŞ KIŞ
KIŞ KIŞ
Erken bastıran kış okulların tatil olmasına sebep oluyordu.Çünkü okul için uygun şartlar yoktu.
Kimileri seviniyor kimileri ise tatilde sıkılırım diyerek üzülüyordu.Haftanın son günü ilk ders
için sınıfa girmiştim.Çocuklar ''Kar yağıyor hocam'' deyince pencereden dışarı baktım.Lapa
lapa yağıyordu.
Çocuklara kış ile ilgili hayaller kurdurup dikkatlerini pencereden sınıfa çekmeye çalışıyordum
ama bastıran kar yağışı çocukların dikkatini toplamamı engelliyordu.Pencereden dışarı bakınca
okul bahçesindeki arabaların yavaş yavaş dışarı çıkarıldığını gördüm.Yollar kapanmadan okulun
önündeki yokuştan çıkmak istiyorlardı.Teneffüste ben de alırım diyerek derse devam ettim.Zil
çalınca okulların tatil olduğunu öğrendim.Hemen dışarı çıkıp arabayı yokuştan çıkarmak istiyordum.
Okulun bahçesinden çıktım ama yokuşu çıkamadım.Her kafadan bir ses çıkmaya başladı.Arabanın kaputuna iki çocuk oturttum olmadı, arkaya oturttum olmadı.Vitesi ikiye alıp denedim olmadı, olma-
dı, olmadı.
Bu arada kar yağmaya devam ediyor fakat arabanın önüne ve arkasına oturmuş çocuklardan hiçbir
tarafı göremiyordum.Bu arada ağırlık yapsın diye birkaç çocuk da arka koltuğa oturmuştu.Kafasını
uzatan şöyle yap, böyle yap diye akıl veriyordu.Sonra hepsine kızıp arabayı okulun yanına çektim.
Yaşadığım şoktan kurtulmaya çalışıyordum.Birkaç öğrenci ile sohbet ederken bir öğrencim oradan geçmekte olan çekiciyi çağırabileceğini söyledi.Çocuğun babasınınmış çekici.Git çağır dedim ama geleceğinden pek de ümitli değildim.Bir baktım çekici geliyor.''Kul bunalmayınca Hızır yetişmezmiş
O kısacık mesafeyi çekici ile çıkarken çocuklardan biri araç ile çekici arasına düşmesin mi?Çelik halat ile araca bağlı olduğumdan ne yapacağımı şaşırdım.O an direksiyonu sağa kırmayı akıl edebil-
dim.Çocuk da bu arada hızla ayağa kalmış ezilmekten son anda kurtulmuştu.Allah hem çocuğu hem de beni korumuştu. Sonra sabah evden çıkarken kediye verdiğim bir dilim peynirin iyiliği ya da babamın duasını almamla korunduğumu düşündüm.
Eve varınca okulun önünde yaşadıklarım, çocukların arabanın etrafını sarışları korku filmi gibi aklıma geliyordu.Cuma namazına gittim.Namaz boyunca aklımda yaşadıklarım vardı.Ne gündü
be diye düşünürken daha kötü durumları yaşamamak için Allah' a sığındım.
İstanbul'da ve tüm yurtta hayat felce uğrarken haberlerde sokakta donanlar, doğalgaz ücretini ödeyemeyenler, battaniyeye sarılanlar....Kış kış git demek gelse de içimden nice güzelliklerin ve rahmetlerin de bu mevsimde olduğunu düşünmeden edemedim.
09/01/2002 İSTANBUL
Erken bastıran kış okulların tatil olmasına sebep oluyordu.Çünkü okul için uygun şartlar yoktu.
Kimileri seviniyor kimileri ise tatilde sıkılırım diyerek üzülüyordu.Haftanın son günü ilk ders
için sınıfa girmiştim.Çocuklar ''Kar yağıyor hocam'' deyince pencereden dışarı baktım.Lapa
lapa yağıyordu.
Çocuklara kış ile ilgili hayaller kurdurup dikkatlerini pencereden sınıfa çekmeye çalışıyordum
ama bastıran kar yağışı çocukların dikkatini toplamamı engelliyordu.Pencereden dışarı bakınca
okul bahçesindeki arabaların yavaş yavaş dışarı çıkarıldığını gördüm.Yollar kapanmadan okulun
önündeki yokuştan çıkmak istiyorlardı.Teneffüste ben de alırım diyerek derse devam ettim.Zil
çalınca okulların tatil olduğunu öğrendim.Hemen dışarı çıkıp arabayı yokuştan çıkarmak istiyordum.
Okulun bahçesinden çıktım ama yokuşu çıkamadım.Her kafadan bir ses çıkmaya başladı.Arabanın kaputuna iki çocuk oturttum olmadı, arkaya oturttum olmadı.Vitesi ikiye alıp denedim olmadı, olma-
dı, olmadı.
Bu arada kar yağmaya devam ediyor fakat arabanın önüne ve arkasına oturmuş çocuklardan hiçbir
tarafı göremiyordum.Bu arada ağırlık yapsın diye birkaç çocuk da arka koltuğa oturmuştu.Kafasını
uzatan şöyle yap, böyle yap diye akıl veriyordu.Sonra hepsine kızıp arabayı okulun yanına çektim.
Yaşadığım şoktan kurtulmaya çalışıyordum.Birkaç öğrenci ile sohbet ederken bir öğrencim oradan geçmekte olan çekiciyi çağırabileceğini söyledi.Çocuğun babasınınmış çekici.Git çağır dedim ama geleceğinden pek de ümitli değildim.Bir baktım çekici geliyor.''Kul bunalmayınca Hızır yetişmezmiş
O kısacık mesafeyi çekici ile çıkarken çocuklardan biri araç ile çekici arasına düşmesin mi?Çelik halat ile araca bağlı olduğumdan ne yapacağımı şaşırdım.O an direksiyonu sağa kırmayı akıl edebil-
dim.Çocuk da bu arada hızla ayağa kalmış ezilmekten son anda kurtulmuştu.Allah hem çocuğu hem de beni korumuştu. Sonra sabah evden çıkarken kediye verdiğim bir dilim peynirin iyiliği ya da babamın duasını almamla korunduğumu düşündüm.
Eve varınca okulun önünde yaşadıklarım, çocukların arabanın etrafını sarışları korku filmi gibi aklıma geliyordu.Cuma namazına gittim.Namaz boyunca aklımda yaşadıklarım vardı.Ne gündü
be diye düşünürken daha kötü durumları yaşamamak için Allah' a sığındım.
İstanbul'da ve tüm yurtta hayat felce uğrarken haberlerde sokakta donanlar, doğalgaz ücretini ödeyemeyenler, battaniyeye sarılanlar....Kış kış git demek gelse de içimden nice güzelliklerin ve rahmetlerin de bu mevsimde olduğunu düşünmeden edemedim.
09/01/2002 İSTANBUL
11 Aralık 2015 Cuma
YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR
Ürkek, masum bir kuş gibi yaklaşıp uzaklaşmanın sonunun nereye gideceğini ben de bilmiyorum.
Her ciddi konuşmam sende bir panik havası estiriyordu.Oysa ben senin mutlu olmanı istiyordum,
BENLE YADA BAŞKASIYLA. Bana kalsa evlilik üzerine konuşmanın vakti gelmiş de geçiyordu.
Ama sen evlilikten bahsetmek bir yana ciddi bir ilişki ifadesinden bile hoşlanmıyordun. Ya da öyle gösteriyordun. Çünkü sen hep kendini engellediğini söylüyordun.Yapacak bir şeyim yoktu.Çünkü benden bir şey istemiyordun.Ben de seni öyle kabullenmiştim.
Şimdi belki de yolun sonuna geldik.Bu defteri bana yazmam için vermen bir işaret olabilir. Belki
iki ay sonra memleketime döneceğim.Benim için sen hep hoş anılarda olacaksın. Bilmiyorum beni hatırlar mısın ama ben seni hiç unutmayacağım. Çünkü üç sene yüreğimi paylaştım, sesini beynime, yüreğime kazıdım.
İsterdim ki bir ömür olsun ama kısmetten fazlası gerçekleşmiyor.Senin değerini bilecek bir
insanla karşılaşmanı canı gönülden isterim. İsterdim ki evlenmeyi düşündüğün yıllarda başka şartlarda karşına çıkayım ama kader, kısmet..
Hem balığın iyisini acemi balıkçılar, armudun iyisini de ayılar yermiş.Annem derd ki: !! Oğlum
insanda kötü şansı olsun.!! Yani iyinin kaderi iyi olmazmış.
Aslında yazsam defteri dolduracak kadar dolu duygular taşıyorum ama buna hem zaman hem de
gerek yok.Son olarak seni tanıdığıma sebep olduğu için telefonu icad eden adama teşekkkür ve de Allaha şükrediyorum.Çünkü güzel bir yüreğe, güzel bir yüze sahipsin. İnşaallah talihin de güzel olur.SENİ SEVİYORUM.
Ömür boyu sesini duymak, yüzünü görmek, gözlerinin içine bakmak, elini tutmak , hayatımı
paylaşmak isteyecek kadar.. Yolun açık olsun..Allaha emanet ol.
TERAZİDEN TERAZİYE...
28/04/2001
SÜMBÜLÜMÜN KARESİNE-3
DUYDUM ELLERE YARMIŞ
Tek tük ısrarımla gerçekleşen buluşmalarımız da olmasa birbirimizin yüzünü unutacaktık.
Her gelişin ayrı bir faciaydı.Gözlerin hep uzaklarda, aklın bir yerlere takılı ve bir an önce gitmek ister gibiydin.Hayal kırıklığı ile ayrılıyordum çok seferinde.
Sana daha yakın olmak ve tanımak için bilgisayar kursuna yazıştım.Bir anda neler olduğunu anlayamadan seni kaybettiğimi anladım.İnsanın fikri de duyguları da elbet değişebilirdi ama bunu benle paylaşmalıydın.Seni o minibüste bir başkasıyla görünce bir çuval incirin berbat olduğunu anlamıştım.Sonrasında birbirimizi uzaktan görüp konuşamamak ve düşmanca soğukluk ne kadar acıydı. O zamanlar kendi kendime dedim ki insanoğlu çiğ süt emmiş demek buymuş.
Telefonda konuşmaya doyamadığım o ses böyle davranabilir miydi? Hayatın içiinde hayal kırıklıkları da vardı.Öyle ya zorla güzellik olmazdı.Bir insan eğer diğerini istemiyorsa ona güle güle demek de bir olgunluk ve hoşgörü değil miydi? Ve o çok sevdiğim sesinden sohbetlerinden beş altı ay uzak kalıyordum. Ömür boyu da duymak istemiyordum.Çünkü ben sevgimi, ilgimi, yüreğimi vermiştim.Sen ise sırtını dönüp gitmiştin.
Doğum günümde arayıp küllenen ateşi üflemen olmasa yokluğuna da alışıyordum.Ah o sesin yok mu? Sesinde pişmanlık dolu ifadeler öfkemi azaltmıştı. Zannettim ki bu sefer ciddisin. Sonraki günlerde anladım ki öyle değilmiş.Sonra yine kaldığımız yerden konuşmaya devam ettik.Benimle
görüşmek için annenle tartıştığını söylemen biraz değiştiğini gösteriyordu.Özellikle evini merak ediyorum demen kendinle mücadele içinde olduğunu düşündürttü.
Aslında bitip tükenmek bilmeyen arayışların bana karşı sadece alışkanlık olamazdı.Çünkü bir alışkanlık bir süre sonra bıktırırdı.Bıkmadığına göre....
Yaşadığım sözlümden ayrılmadan sonra ilk defa birine bu duyguları hisetmiştim.
Belki sonumuz yoktu ama olsundu.Şairin dediği gibi- Sevmeyen yürek göğsümüzde paslı bir yüktü.-
Veya benim deyişimle yürekler sevgiyle çarpmamışsa, çarpmıyorsa, çarpmayacaksa o zaman çarpmasın-dı.
Tek tük ısrarımla gerçekleşen buluşmalarımız da olmasa birbirimizin yüzünü unutacaktık.
Her gelişin ayrı bir faciaydı.Gözlerin hep uzaklarda, aklın bir yerlere takılı ve bir an önce gitmek ister gibiydin.Hayal kırıklığı ile ayrılıyordum çok seferinde.
Sana daha yakın olmak ve tanımak için bilgisayar kursuna yazıştım.Bir anda neler olduğunu anlayamadan seni kaybettiğimi anladım.İnsanın fikri de duyguları da elbet değişebilirdi ama bunu benle paylaşmalıydın.Seni o minibüste bir başkasıyla görünce bir çuval incirin berbat olduğunu anlamıştım.Sonrasında birbirimizi uzaktan görüp konuşamamak ve düşmanca soğukluk ne kadar acıydı. O zamanlar kendi kendime dedim ki insanoğlu çiğ süt emmiş demek buymuş.
Telefonda konuşmaya doyamadığım o ses böyle davranabilir miydi? Hayatın içiinde hayal kırıklıkları da vardı.Öyle ya zorla güzellik olmazdı.Bir insan eğer diğerini istemiyorsa ona güle güle demek de bir olgunluk ve hoşgörü değil miydi? Ve o çok sevdiğim sesinden sohbetlerinden beş altı ay uzak kalıyordum. Ömür boyu da duymak istemiyordum.Çünkü ben sevgimi, ilgimi, yüreğimi vermiştim.Sen ise sırtını dönüp gitmiştin.
Doğum günümde arayıp küllenen ateşi üflemen olmasa yokluğuna da alışıyordum.Ah o sesin yok mu? Sesinde pişmanlık dolu ifadeler öfkemi azaltmıştı. Zannettim ki bu sefer ciddisin. Sonraki günlerde anladım ki öyle değilmiş.Sonra yine kaldığımız yerden konuşmaya devam ettik.Benimle
görüşmek için annenle tartıştığını söylemen biraz değiştiğini gösteriyordu.Özellikle evini merak ediyorum demen kendinle mücadele içinde olduğunu düşündürttü.
Aslında bitip tükenmek bilmeyen arayışların bana karşı sadece alışkanlık olamazdı.Çünkü bir alışkanlık bir süre sonra bıktırırdı.Bıkmadığına göre....
Yaşadığım sözlümden ayrılmadan sonra ilk defa birine bu duyguları hisetmiştim.
Belki sonumuz yoktu ama olsundu.Şairin dediği gibi- Sevmeyen yürek göğsümüzde paslı bir yüktü.-
Veya benim deyişimle yürekler sevgiyle çarpmamışsa, çarpmıyorsa, çarpmayacaksa o zaman çarpmasın-dı.
GEÇİP GİDEN HU HU ZAMANLARI HU HU
SÜMBÜLÜMÜN KARESİNE -2-
Günübirlik ilişkilerin ve düzeysiz arkadaşlıkların ve çok sık yaşanan hayal kırıklıklarının kol gezdiği günümüzde bir insanı sevmek, ona yüreğini açmak o kadar zordu ki! O yüzden epey bir
süre seni ciddiye almamıştım.Çünkü ben çok duygusal, alıngan ve ince yapılı bir insandım.
Beni anlayacak insanın biraz sabırlı ve beni sevdiği için hassas taraflarıma da katlanması gere-
kiyordu.
Sen, yaşıtlarından çok farklıydın.Çünkü senin yaşıtların senin taşıdığın ağırlığın, ciddiyetin ve
sorumluluğun yarısını bile taşımıyordu. O yüzden senin de öyle yanların olabileceğini düşünerek kısa bir süreli paylaşım olarak bakmıştım önceleri.Ama sen öyle olmadığını sabırla ve ısrarla arayarak, sonu gelmez konuşmalarla gösteriyordun.
Sen iş yerindeki sıkıcı ortamdan bulduğun her fırsatta arıyordun.Bense okul ile ev arasına sıkışan hayatımda sesini duymakla ferahlıyordum.Neden ferahlıyordum?
Çünkü ses tonunda sanki bir büyü vardı.Sesin kulağıma ve yüreğime o kadar tatlı akıyordu ki...
Bu bir ırmağın sesini ya da kuş cıvıltısını dinlemek gibi beni dinlendiren bir sesti. Fakat sadece
sesinin hoşluğu değildi beni saatler süren konuşmalara bağlayan.Çok akıllı,mantıklı ve anlayışlı, tu-
tarlı cümleler kuruyordun. Aslında önceleri pek cümle de kurmuyor'' Ben dinlemeyi severim''
diyordun.Senin her sesini duyduğumda bomboş hissettiğim evimin şenlendiğini anlıyordum.
Gün oldu yemek yemedik konuşmayı yeğledik, gün oldu o soğuk odalarda birbirimizin sesiyle ısındık.Gün oldu en doğal ihtiyaçlarımızı erteledik bir iki dk. daha birbirimizin sesini duyabilmek
için.Özellikle sen zır zır zır çalıp duran telefonlar arasında ne kavgalar vererek bana ulaşıyordun.
Fakat geçen günlerde senin yüreğinin kilidini açmak bir türlü kısmet olmadı.Diyordum ki bu kız benim sohbetimi seviyor ama beni sevmiyor.Tersi olsa o da benim gibi görüşmek için fırsat aramaz
mı?Bu arada araya tatiller giriyor ben İst.'a gidip geliyor çeşitli kızlarla görüşüyor fakat hiçbirine ısınamıyordum.Ve her şeyi de sana anlatıyordum! Bunları sana anlatırken sesinin titrediğini de
hissediyordum. Belki bir alışkanlığın biteceğini düşündüğün için üzülüyordun.Kısacası bana alıştı-
ğını biliyordum.
Günübirlik ilişkilerin ve düzeysiz arkadaşlıkların ve çok sık yaşanan hayal kırıklıklarının kol gezdiği günümüzde bir insanı sevmek, ona yüreğini açmak o kadar zordu ki! O yüzden epey bir
süre seni ciddiye almamıştım.Çünkü ben çok duygusal, alıngan ve ince yapılı bir insandım.
Beni anlayacak insanın biraz sabırlı ve beni sevdiği için hassas taraflarıma da katlanması gere-
kiyordu.
Sen, yaşıtlarından çok farklıydın.Çünkü senin yaşıtların senin taşıdığın ağırlığın, ciddiyetin ve
sorumluluğun yarısını bile taşımıyordu. O yüzden senin de öyle yanların olabileceğini düşünerek kısa bir süreli paylaşım olarak bakmıştım önceleri.Ama sen öyle olmadığını sabırla ve ısrarla arayarak, sonu gelmez konuşmalarla gösteriyordun.
Sen iş yerindeki sıkıcı ortamdan bulduğun her fırsatta arıyordun.Bense okul ile ev arasına sıkışan hayatımda sesini duymakla ferahlıyordum.Neden ferahlıyordum?
Çünkü ses tonunda sanki bir büyü vardı.Sesin kulağıma ve yüreğime o kadar tatlı akıyordu ki...
Bu bir ırmağın sesini ya da kuş cıvıltısını dinlemek gibi beni dinlendiren bir sesti. Fakat sadece
sesinin hoşluğu değildi beni saatler süren konuşmalara bağlayan.Çok akıllı,mantıklı ve anlayışlı, tu-
tarlı cümleler kuruyordun. Aslında önceleri pek cümle de kurmuyor'' Ben dinlemeyi severim''
diyordun.Senin her sesini duyduğumda bomboş hissettiğim evimin şenlendiğini anlıyordum.
Gün oldu yemek yemedik konuşmayı yeğledik, gün oldu o soğuk odalarda birbirimizin sesiyle ısındık.Gün oldu en doğal ihtiyaçlarımızı erteledik bir iki dk. daha birbirimizin sesini duyabilmek
için.Özellikle sen zır zır zır çalıp duran telefonlar arasında ne kavgalar vererek bana ulaşıyordun.
Fakat geçen günlerde senin yüreğinin kilidini açmak bir türlü kısmet olmadı.Diyordum ki bu kız benim sohbetimi seviyor ama beni sevmiyor.Tersi olsa o da benim gibi görüşmek için fırsat aramaz
mı?Bu arada araya tatiller giriyor ben İst.'a gidip geliyor çeşitli kızlarla görüşüyor fakat hiçbirine ısınamıyordum.Ve her şeyi de sana anlatıyordum! Bunları sana anlatırken sesinin titrediğini de
hissediyordum. Belki bir alışkanlığın biteceğini düşündüğün için üzülüyordun.Kısacası bana alıştı-
ğını biliyordum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)